Sonder
İngilizce yeni bir kelime öğrendim, paylaşayım: SONDER. İnsan'ın yanından geçen tanımadığı birçok insanın da kendimize benzer sorunlar, hüzünler, mutluluklar, çelişkiler yaşadığını, onlarında bizimkiler kadar anlatılacak hikayeleri olduğunu farkına varmakmış. Her kafadan "anlatsam film olur" kesitinin aynı anda hep birden beden bulması, coşması ve dört nala koşması... Herkesin aynı anda konuşması, anlatması, ağlaması, susması, gülmesi, doğması, ölmesi, orgazm olması... Kendini akıntı hissettiğin bir anda, etrafının da binlerce nehir olduğunun kafana dank etmesi, ve dank sesinden bir nevi irkilmen...
Tıpkı geçen akşam bar çıkışı bir kızın hızlı adımlarla ağlayarak yanımdan geçtiğinde hissettiğim farkındalık gibi. İnsan alkolluyken duygularını ve hareketlerini kontrol edemiyor olmalı ki, ağlamasını durdurması gerektiğini düşünmemiş oracıkta... İnsan bazen ağlar tabi... Birkaç kişinin dikkatini çekti kız o hışımla giderken... İçimden 'iyi misin?' demek geldi ama diyemedim... Birinin bu soruyu ona sormasını ister miydi, ben kendim olsam, birinin öyle bir noktada var olduğumu bilmesini isterdim, ve sırf bu yüzden sormak istedim: her ne kadar tanımıyor olsam da, belki tam şu saniye orada olmuş olmasaydım, belki de var olduğunu bile bilmeyecektim, benden bağımsızca yaşayacak ya da yaşamayacaktın; ama görünce, ve bir de yollar kesişince, yapabileceğim bir şey varmış gibi geldi... Yaşaman yaşamamandan, her ne kadar tanımasam da, varlığın yokluğundan daha önemlidir hiç tanımadığım insan! AMA, bunları düşünmeme rağmen, derin derin, hiçbirini yapamadım... Zaten hep tam da tanışabileceğimiz biri yanımızdan gider... Biz de böyle kelime sarfederiz arkasında boş beleş... Alkolü az almıştım, kesin ondan...
Murathan Mungan da benzer şeyler söylüyor:
İNAN BATMIŞ ŞEHİRLER GİBİ ONARILMAZ ANILAR
Biri beyaz biri kara iki kedi..
birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak,
birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar
Gölgeler akşamüstünü söylüyor.
Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi.
Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır.
Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu,
uzun yolları da göze alabilen bir dostluk
Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,
değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ...
Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp
kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına,
bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken
bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir,
her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün...
Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,
ya da olanlar olması gerekenler değildir.
Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,
gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...
Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir
kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.
Bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;
hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız,
omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip
'Nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir.
Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir O,
boş yere bu sokaklarda aranırsınız...
birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak,
birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar
Gölgeler akşamüstünü söylüyor.
Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi.
Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır.
Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu,
uzun yolları da göze alabilen bir dostluk
Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,
değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ...
Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp
kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına,
bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken
bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir,
her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün...
Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,
ya da olanlar olması gerekenler değildir.
Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,
gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...
Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir
kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.
Bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;
hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız,
omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip
'Nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir.
Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir O,
boş yere bu sokaklarda aranırsınız...
Yorumlar
Yorum Gönder