Seni Seviyorum ama Şakacıktan...
Artık 'Seni Seviyorum' lafını ya da varyetelerini kullanırken daha dikkatli davranıyorum. Varyeteler: 'Severim seni, bilirsin', 'Seni sevmiyorum'... Kimisi karşıdakini umutlara boğabilecekken, bir diğeri kalpte unutulmaz ve onarılmaz bir oyuk açabilir... Halbuki ne zordur, değişkenleri de beraberinde söylemeli belki de:
'Seviyorum ama belki çok mutlu olduğumdan, yerine kim olsa şu an karşımda, bendeki bu eforyadan dolayı, severdim ve sevdiğimi de söylerdim. Seviyorum ulen, çiçekleri böcekleri, denizi, dünyayı, her şeyi seviyorum. Onlar anlamaz ama sen anlarsın diye söyledim.'
'Seviyorum dedim, ve demiş bulundum belki, ama benimle ilgili hayaller kurma. İçimden şimdi öyle geldi, yarın bu söylediğim söze sorumluluk yükleyip peşine düşme. Ben yarın başka birini de severim kesin, hatta ona da sevdiğimi söylerim. O da kurmasın benimle ilgili hayaller. Hem ben çiçekleri, böcekleri, denizi [bkz. bir önceki paragraf].
'Seviyorum dedim, aslında romandan alıntı bu. Hangi roman diye sorma, içinde seni seviyorum geçen bir sürü roman bulabilirim sana. Yani seni sevip sevmediğimi hiç düşünmedim aslında. Dur bir düşüneyim... Yani şimdi karar vermek zor gibi. Arada - arada... Ne seviyor ne sevmiyor...'
'Seni seviyorum, kim bıraktı ki bu kağıdı? Yok sana demedim, sadece kağıtta yazanı okudum gayri ihtiyari. Üzerine mi alındın? Canımmm. Severim tabi seni, sevmem mi... Bir numarasın sen, bir! Var mı be senin gibisi şu dünyada... Ama yani, ölüp bitmiyorum da bir yandan. Yanlış anlamadın değil mi?'
'Seni seviyorum. Kordinatlarını veriyorum: En, boy, genişlik, zaman=şimdi'
'Seni sevmiyorum. Kordinatlarını veriyorum: En, boy, genişlik, zaman=şimdi. Yani yarın fikrim değişebilir, şu an çok sinirliyim, ve seni bir kaşık suda boğabilirim. O yüzden dedim. Gözüm görmesin seni allahın cezası. Sana uyuz oluyorum yaa. Hınçlar derya oldu bende şimdi... Bak ellerim titriyor. Yarın beni ara, bi kontrol et hala sevip sevmediğimi... Belki severim o zaman...'
'Seni seviyorum. Ühü, canımı yakıyorsunuz. İşkenceyle seni seviyorum dedirtiyorlar, yoksa sevdiğimden değil. Ahh, seviyorum, seviyorum, seni seviyorum. Daha kaç defa demem gerek Tamam, seviyorum [şahıs burada ağlaya ağlaya sevdiğini söyler]!!!'
'Seni seviyorum, nım nı nı nı nı nım, seni seviyorum ... kulak ver ve dinleeeeee, kulak ver ve dinleeee... Şarkı be bu. Yuh! Hiç duymadın mı? Melih Kibar yazdı, ben söyledim. Üzerine mi alındın? Ahohihihihi' Ya sen ne salaksın? Yok yok, seni düşündüm de söyledim zaten bu şarkıyı.'
Neyse, sonra tekrar dönerim bu listeye. Yanlış anlaşılabilecek bir sürü seni seviyorumlu senaryo var... Ondan çok ne var...
Okul'a ilk başladığımda önlüğüm siyah, yakam beyaz, çantam da mavi kartondandı. İlk silgim açık mavi olmak üzere, boynuma asılıydı. Annem'e silgiyi neden boynuma astığını sormak lazım. 89 senesinde silgiler boyna mı asılırdı acaba :) Ya da annemin okula gittiği zamanlar silgi boyna asılırdı da, sağolsun 60ların sonundaki trendi 80lerin sonunda benimle yaşattı - update şart. Mavi kartondan çanta da çok uzun yaşamadı, bir akşam, içindeki bir kaç defterinde kaderi olduğu gibi, muzlu pudingin gazabına uğradı. Muzlu pudingi eve dönünce su ile ben temizlemeye kalkmış olabilirim. Tam hatırlamıyorum şimdi... Yani muzlu pudingin pek de suçu yok belki de... Sonraki çantam da kartondandı. Sonraki değil. İlk defter kabının rengini hatırlamıyorum. Her sene almak istediğim mavi üstüne beyaz bulutlu bir defter kabı vardı. Teyzemin oğlunun defterlerinde görmüştüm, nedense kafayı ona taktım sonra... Hiçbir zaman hiçbir kırtasiyede bulamadım onu. O yönden mesut olamadım maalesef. Bu arada, kardeşimin ve süt kardeşimin gazına gelip söylenmemesi gereken müstehçen bir tekerlemeyi büyük bir gururla söylediğim için tarafından okkalı bir tokat yediğim kuzenim de budur. Tokadı yiyeceğim hiç aklıma gelmezdi, ne kuzenimden beklerdim, ne de tekerlemeden... Hayat sürprizlerle dolu. Acaba kuzenim böyle bir tekerlemenin üzerine tokat atılması gerektiğini nereden öğrenmişti? Sanırım iki çocuk arasındaki beş yaş fark ayıp konseptinin öğrenilmesinde bir güven aralığı oluyor. Büyük olan bunu öğrenmişken, küçük bunu öğrenmemiş. Tabi işin içinde abilik ablalık kurumu da var... Bu kurumlarda eğitim ve kontrol, ahlak ve kültür taşıma, bir ergen yaşında başlıyor... Annemim son dayağı canımı daha çok acıtmıştı. Acaba son olduğu için mi, yoksa şiddetinden dolayı mı bilmiyorum. Kırtasiyeden paranın üstünü almadım diye dayak yedim, terlik hatırlıyorum sanki. Terlik vardı...
Ve Cemal Süreya'dan:
'Seviyorum ama belki çok mutlu olduğumdan, yerine kim olsa şu an karşımda, bendeki bu eforyadan dolayı, severdim ve sevdiğimi de söylerdim. Seviyorum ulen, çiçekleri böcekleri, denizi, dünyayı, her şeyi seviyorum. Onlar anlamaz ama sen anlarsın diye söyledim.'
'Seviyorum dedim, ve demiş bulundum belki, ama benimle ilgili hayaller kurma. İçimden şimdi öyle geldi, yarın bu söylediğim söze sorumluluk yükleyip peşine düşme. Ben yarın başka birini de severim kesin, hatta ona da sevdiğimi söylerim. O da kurmasın benimle ilgili hayaller. Hem ben çiçekleri, böcekleri, denizi [bkz. bir önceki paragraf].
'Seviyorum dedim, aslında romandan alıntı bu. Hangi roman diye sorma, içinde seni seviyorum geçen bir sürü roman bulabilirim sana. Yani seni sevip sevmediğimi hiç düşünmedim aslında. Dur bir düşüneyim... Yani şimdi karar vermek zor gibi. Arada - arada... Ne seviyor ne sevmiyor...'
'Seni seviyorum, kim bıraktı ki bu kağıdı? Yok sana demedim, sadece kağıtta yazanı okudum gayri ihtiyari. Üzerine mi alındın? Canımmm. Severim tabi seni, sevmem mi... Bir numarasın sen, bir! Var mı be senin gibisi şu dünyada... Ama yani, ölüp bitmiyorum da bir yandan. Yanlış anlamadın değil mi?'
'Seni seviyorum. Kordinatlarını veriyorum: En, boy, genişlik, zaman=şimdi'
'Seni sevmiyorum. Kordinatlarını veriyorum: En, boy, genişlik, zaman=şimdi. Yani yarın fikrim değişebilir, şu an çok sinirliyim, ve seni bir kaşık suda boğabilirim. O yüzden dedim. Gözüm görmesin seni allahın cezası. Sana uyuz oluyorum yaa. Hınçlar derya oldu bende şimdi... Bak ellerim titriyor. Yarın beni ara, bi kontrol et hala sevip sevmediğimi... Belki severim o zaman...'
'Seni seviyorum. Ühü, canımı yakıyorsunuz. İşkenceyle seni seviyorum dedirtiyorlar, yoksa sevdiğimden değil. Ahh, seviyorum, seviyorum, seni seviyorum. Daha kaç defa demem gerek Tamam, seviyorum [şahıs burada ağlaya ağlaya sevdiğini söyler]!!!'
'Seni seviyorum, nım nı nı nı nı nım, seni seviyorum ... kulak ver ve dinleeeeee, kulak ver ve dinleeee... Şarkı be bu. Yuh! Hiç duymadın mı? Melih Kibar yazdı, ben söyledim. Üzerine mi alındın? Ahohihihihi' Ya sen ne salaksın? Yok yok, seni düşündüm de söyledim zaten bu şarkıyı.'
Neyse, sonra tekrar dönerim bu listeye. Yanlış anlaşılabilecek bir sürü seni seviyorumlu senaryo var... Ondan çok ne var...
Okul'a ilk başladığımda önlüğüm siyah, yakam beyaz, çantam da mavi kartondandı. İlk silgim açık mavi olmak üzere, boynuma asılıydı. Annem'e silgiyi neden boynuma astığını sormak lazım. 89 senesinde silgiler boyna mı asılırdı acaba :) Ya da annemin okula gittiği zamanlar silgi boyna asılırdı da, sağolsun 60ların sonundaki trendi 80lerin sonunda benimle yaşattı - update şart. Mavi kartondan çanta da çok uzun yaşamadı, bir akşam, içindeki bir kaç defterinde kaderi olduğu gibi, muzlu pudingin gazabına uğradı. Muzlu pudingi eve dönünce su ile ben temizlemeye kalkmış olabilirim. Tam hatırlamıyorum şimdi... Yani muzlu pudingin pek de suçu yok belki de... Sonraki çantam da kartondandı. Sonraki değil. İlk defter kabının rengini hatırlamıyorum. Her sene almak istediğim mavi üstüne beyaz bulutlu bir defter kabı vardı. Teyzemin oğlunun defterlerinde görmüştüm, nedense kafayı ona taktım sonra... Hiçbir zaman hiçbir kırtasiyede bulamadım onu. O yönden mesut olamadım maalesef. Bu arada, kardeşimin ve süt kardeşimin gazına gelip söylenmemesi gereken müstehçen bir tekerlemeyi büyük bir gururla söylediğim için tarafından okkalı bir tokat yediğim kuzenim de budur. Tokadı yiyeceğim hiç aklıma gelmezdi, ne kuzenimden beklerdim, ne de tekerlemeden... Hayat sürprizlerle dolu. Acaba kuzenim böyle bir tekerlemenin üzerine tokat atılması gerektiğini nereden öğrenmişti? Sanırım iki çocuk arasındaki beş yaş fark ayıp konseptinin öğrenilmesinde bir güven aralığı oluyor. Büyük olan bunu öğrenmişken, küçük bunu öğrenmemiş. Tabi işin içinde abilik ablalık kurumu da var... Bu kurumlarda eğitim ve kontrol, ahlak ve kültür taşıma, bir ergen yaşında başlıyor... Annemim son dayağı canımı daha çok acıtmıştı. Acaba son olduğu için mi, yoksa şiddetinden dolayı mı bilmiyorum. Kırtasiyeden paranın üstünü almadım diye dayak yedim, terlik hatırlıyorum sanki. Terlik vardı...
Biliyorum Sana Giden Yollar Kapalı |
Biliyorum sana giden yollar kapalı Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni Ne kadar yakından ve arada uçurum; İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi Uyandım uyandım, hep seni düşündüm Yanlız seni, yanlız senin gözlerini Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım Ben artık adam olmam bu derde düşeli Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda; Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu; Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri Raslaşmamak için elimden geleni yaparım Bu böyle pek de kolay değil gerçi... Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya; Bunun verdiği mutluluk da az değil ki Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa, Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem, Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi: Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri |
Yorumlar
Yorum Gönder