The Man Having the Power to Vanish
Konferans için bilmediğim bir şehre gitmişim de, o şehir de sıkışıp kalmışım gibi...
"Bu konferans da ne kadar uzadı, artık eve dönsem de rahat etsem" demek istesen de artık ev dediğin yerin belki bir konferans mekanı olduğunu anlamak gibi...
Haftaya daha soğuk olacakmış şehir. Bugün yazdan kalma bir gün sanki...
Click diye bir film vardı, kumandayla hayatın sıkıcı kısımlarını hızlandırıyordu başroldeki adam... Zaman bildiğin büküldü, hayat hiç bu kadar slow motion olmamıştı...
Keşke tesbihim olsaydı: sabır için çekerdim... Allah çektirmesin oğlum...
Karşımdaki masada oturup bilgisayarında bir şeyler yazan çocuk gözümün önünde kayboldu... Bildiğin kayboldu lan: Puff... Dağ gibi bir çocuk vardı karşımda bir taraftan kahve yudumlayan, arasıra telefonuna bakan... "Telefon mu titredi ne? Belki titremiştir!" diye bakıp sonra "Tüh, bu sefer de titrememiş" diyen. Ama belki şimdi titremiştir... Kimbilir...
Dağ gibi adam kayboldu gözümün önünde... Şu az ilerde lak lak eden, ona buna salak aptal diyen kadınlar hiç farketmediler bile kaybolduğunu çocuğun... Yazzık beee... Tabii ölümlü dünya demek isterdim ama ölüp ölmediğini bilmiyorum şimdi...
Gidip kafe görevlisine "az önce şuradaki masada biri kayboldu, gördünüz mü?" diye sordum... Kafe görevlisi "pardon me" dediü sonra ben yine anlattım... Böyle bir kafeye böyle bir kafe görevlisini hiç yakıştıramadım... Kaybolan adam hiç varolmamış ki yokolabilsin...
Yazık lan adama... Hani sorsan ne yaptın diye, başarıların ne diye, "I am very good at vanishing" diyecek, ama onu bile yapamamışsın be kuzum... Çünkü yokolabilmek için önce varolmak gerekir ki bak onu yapamamışsın...
Orda bir adam vardı sanki... Sonra puff...
Yorumlar
Yorum Gönder