Once Upon a Time, There was an Albert Heijn
Şu şehirde soğuktan değil de, az kalsın yaşlı bir adam tarafından inatla açık tutulan ocak yüzünden boğularak ölecektim neredeyse...
Arabayla olan maceralarımın sonu gelmiyor bir türlü. Engine light soon lambasının yandığını söylemiştim... Wisconsinda arabanın kayıt olması için emisyon testinden de geçmem gerekiyormuş, ve malesef benim sorunu bitmez arabam bunu da başaramadı... Uzun zamandır tamire gereksiz para vermiyorum diyordum, o uzun zaman da bu kadarmış işte...
Kendimi yine güvenemediğim bir tamircide buldum... Ardından sınavı geçebilseydim içim yanmayacaktı ama o da vuku bulmadı... Bu kayıt ve test olaylarına şubata kadar ara vermeye karar verdim... Ama Ford'tan ayrılma kararım kesindir artık... Ulan bu arabaya harcadığım para ile aynısından 1.5 tane daha alırdım: bkz. Kelley Blue Book... Bu arada arabanın sağ aynası geldi. Şimdi de onu nasıl takabileceğimi öğrenmem lazım...
Yeni şehrimin ilk şehir gezisini bir müze ile başlatmış oldum... Hava soğukmuş, bize yukarıdan soğuk soğuk bakan güneş de yeter bu pazar... Chudnow Müzesi açılalı daha iki yıl olmuş, gitmeden önce bilmiyordum, Trip Advisor`da ikinci sırada yer alıyor Milwaukee'de görülmesi gereken attraksiyonlar listesinde... Bugün Green Bay Packers'ın Dallas Cowboyla maçı varmış, bunu da müze görevlisinden öğrendim, o yüzden ve belki bir de kar ve soğuktan bütün müzede benden başka kimse yoktu :)
Müze sayesinde ilgi çekici birkaç şey öğrendim:
1. Colgate şirketi işe ilk olarak sabun satarak başlamış, ardından diş macunu işine geçmişler... Palmolive şirketi bunları sonradan satın almış... Palmolive de aynı zamanda palm ve olive'den geliyormuş. Palmolive sabunlarının 1920-30lu yıllarda bu kadar tutmasının sebebi de buymuş: palm ve zeytin yağından oluşan özel folmül...
2. Heroin ilk çıktığında, morfinin etkisini azalmak amacıyla bayer şirketi tarafından çıkarılmış. Hatta bu amaçla aynı senelerde bir sürü radyoya reklam vermişler. Belli bir zaman sonra heroinin morfinden daha bağımlılık yaptığı anlaşılması bayer için büyük bir fiyaskoya ve skandala sebeb olmuş...
3. Fatima Cigarettes adında bir sigara markasından bahsediliyordu müzede... İçinde Türk tütünü kullanılmış. Hatta reklamlarında orta doğulu kadın figürü de vardı... Şu an ismini bile bilmediğimize göre, bahsedilen sigaranın pek de tutmadığı aşikardır.
Digress: Bu eardrop olayımı durdurmam lazım, fakat durduramıyorum... Kızın biri bir diğerine "Don't tell me that Tom is not watching the game tomorrow. Come on, if you are living in another state, it is not a big deal. But if you are living in Wisconsin, it is Packers, and this is a playoff... Come on..." Diğer kız da "I don't watch games for 3 to 5 years" dedi... Ben de gayri ihtiyarı gülmeye başladım... Yahu wisconsındayız diye şimdi Packerslarımı izlemeye başlamam lazım... Don't push me hard enough to isolate, tolerate a bit to accomodate,,, come on :)
Fatimayı yemişim, sana bişi olmasın... Go Tigers biter Packers başlar...
Kitab-ül Hiyele devam ediyorum. Okumaktan sıkıldığım vakitler google'da kitap hakkında yorumları ya da taramaları okuyorum. Kitabı bitirmeden yapmamın biraz tehlikeli oldıığunun farkındayım, çünkü bir taraftan okuduğum şeyler bazen kitapın kurgusundan bir olayı ben daha okumadan önüme seriyor. Bir diğer sorun da, okuduğum yorumun etkisinde kaldığım oluyor bazen...Başka değişle, kendi kendime bambaşka bir yorumda bulunabilecekken, başka yorum okumam, böyle bir fırsatı ortadan kaldırıyor... İşte bu okuduklarımdan bir tanesi gayet ilginçti: kitaplarda sıkça geçen Uzun İhsan Efendi karakterinin kendi kişisel benlik gelişimini tamamlamakda zorluk çeken bir şizoide benzetmiş:
Şizoid kişilik bozukluklarında kendiliğin geri çekilmesi sonucu dış ilişkiler boşalmış, etkin ruhsal faaliyet gizli bir iç dünya içinde yitirilmiş; bireyin ben‟i düşler ve fanteziler yoluyla duygu ve eylemden boşalmış gerçek dışı bir niteliğe bürünmüştür. Nesne ilişkileri ekolüne göre bireyin kendini gerçekleştirmesi ya da ben‟in gelişimi anlamlı nesne ilişkileriyle var olur. Yani ben‟in gelişimi için nesne ilişkileri ön şarttır... Anar‟ın romanlarının kurgusunda önemli bir yer teşkil eden Uzun İhsan Efendi iki katlı evinde dış nesnelerle ilişkisinin neredeyse hiç olmadığı bir yaşam sürmektedir. Genel olarak hayal ehli biri gibi kendini tanıtan Uzun İhsan Efendi fantezi ve rüyalar içinde yiten bir benliğe sahiptir.
Bunun gibi yorumlarına devam ediyor yazar. Dikkatimi çeken yorumları arasında, Arap İhsan ya da Bünyamin gibi karakterlerin Uzun İhsanın kendini gerçekleştirmek için yarattığı bilinçaltı karakterleri olduğu, üç romanda da öne çıkan herhangi bir kadın ya da anne karakterinin olmadığı. Yaratılan alt benlik kararterlerinin sırası da ilgi çekici. Örneği Bünyamin karakteri Arap İhsandan sonra yaratılıyor çünkü Arap İnsan karakteri Uzun İhsanın gerçekliğini aşağılar nitelikte. Arap İhsan olmak istediği karakter, Bünyamin ise o özelliklere sahip olmasa da Uzun İhsana daha yakın...
http://www.ihsanoktayanar.com/resim/mehmetgunes.pdf
Bazen hayatımıza kattığımız insanlar da bizim kendimizi gerçekleştirmemizde yardımcı oluyorlar gibi... Öyleki her biri ile bir basamaktan ötekine çıkıyoruz... Arap İhsanın benliğimizi aşağılamasından dolayı Bünyamini sokuyoruz ki Arap İhsan olmadan da bir şeyler yapılabileceğimizi kendimize kanıtlayabilelim. Ardından da başka bir karakteri giriyor, kendi yapamadıklarımızı ona yaptırabilelim... Yolun sonu insanın yalnızlığını kutsamasından başka bir durak değil tabi ki...
Ve son söz:
Once upon a time, there was an Albert Heijn!
Arabayla olan maceralarımın sonu gelmiyor bir türlü. Engine light soon lambasının yandığını söylemiştim... Wisconsinda arabanın kayıt olması için emisyon testinden de geçmem gerekiyormuş, ve malesef benim sorunu bitmez arabam bunu da başaramadı... Uzun zamandır tamire gereksiz para vermiyorum diyordum, o uzun zaman da bu kadarmış işte...
Kendimi yine güvenemediğim bir tamircide buldum... Ardından sınavı geçebilseydim içim yanmayacaktı ama o da vuku bulmadı... Bu kayıt ve test olaylarına şubata kadar ara vermeye karar verdim... Ama Ford'tan ayrılma kararım kesindir artık... Ulan bu arabaya harcadığım para ile aynısından 1.5 tane daha alırdım: bkz. Kelley Blue Book... Bu arada arabanın sağ aynası geldi. Şimdi de onu nasıl takabileceğimi öğrenmem lazım...
Yeni şehrimin ilk şehir gezisini bir müze ile başlatmış oldum... Hava soğukmuş, bize yukarıdan soğuk soğuk bakan güneş de yeter bu pazar... Chudnow Müzesi açılalı daha iki yıl olmuş, gitmeden önce bilmiyordum, Trip Advisor`da ikinci sırada yer alıyor Milwaukee'de görülmesi gereken attraksiyonlar listesinde... Bugün Green Bay Packers'ın Dallas Cowboyla maçı varmış, bunu da müze görevlisinden öğrendim, o yüzden ve belki bir de kar ve soğuktan bütün müzede benden başka kimse yoktu :)
Müze sayesinde ilgi çekici birkaç şey öğrendim:
1. Colgate şirketi işe ilk olarak sabun satarak başlamış, ardından diş macunu işine geçmişler... Palmolive şirketi bunları sonradan satın almış... Palmolive de aynı zamanda palm ve olive'den geliyormuş. Palmolive sabunlarının 1920-30lu yıllarda bu kadar tutmasının sebebi de buymuş: palm ve zeytin yağından oluşan özel folmül...
2. Heroin ilk çıktığında, morfinin etkisini azalmak amacıyla bayer şirketi tarafından çıkarılmış. Hatta bu amaçla aynı senelerde bir sürü radyoya reklam vermişler. Belli bir zaman sonra heroinin morfinden daha bağımlılık yaptığı anlaşılması bayer için büyük bir fiyaskoya ve skandala sebeb olmuş...
3. Fatima Cigarettes adında bir sigara markasından bahsediliyordu müzede... İçinde Türk tütünü kullanılmış. Hatta reklamlarında orta doğulu kadın figürü de vardı... Şu an ismini bile bilmediğimize göre, bahsedilen sigaranın pek de tutmadığı aşikardır.
Digress: Bu eardrop olayımı durdurmam lazım, fakat durduramıyorum... Kızın biri bir diğerine "Don't tell me that Tom is not watching the game tomorrow. Come on, if you are living in another state, it is not a big deal. But if you are living in Wisconsin, it is Packers, and this is a playoff... Come on..." Diğer kız da "I don't watch games for 3 to 5 years" dedi... Ben de gayri ihtiyarı gülmeye başladım... Yahu wisconsındayız diye şimdi Packerslarımı izlemeye başlamam lazım... Don't push me hard enough to isolate, tolerate a bit to accomodate,,, come on :)
Fatimayı yemişim, sana bişi olmasın... Go Tigers biter Packers başlar...
Kitab-ül Hiyele devam ediyorum. Okumaktan sıkıldığım vakitler google'da kitap hakkında yorumları ya da taramaları okuyorum. Kitabı bitirmeden yapmamın biraz tehlikeli oldıığunun farkındayım, çünkü bir taraftan okuduğum şeyler bazen kitapın kurgusundan bir olayı ben daha okumadan önüme seriyor. Bir diğer sorun da, okuduğum yorumun etkisinde kaldığım oluyor bazen...Başka değişle, kendi kendime bambaşka bir yorumda bulunabilecekken, başka yorum okumam, böyle bir fırsatı ortadan kaldırıyor... İşte bu okuduklarımdan bir tanesi gayet ilginçti: kitaplarda sıkça geçen Uzun İhsan Efendi karakterinin kendi kişisel benlik gelişimini tamamlamakda zorluk çeken bir şizoide benzetmiş:
Şizoid kişilik bozukluklarında kendiliğin geri çekilmesi sonucu dış ilişkiler boşalmış, etkin ruhsal faaliyet gizli bir iç dünya içinde yitirilmiş; bireyin ben‟i düşler ve fanteziler yoluyla duygu ve eylemden boşalmış gerçek dışı bir niteliğe bürünmüştür. Nesne ilişkileri ekolüne göre bireyin kendini gerçekleştirmesi ya da ben‟in gelişimi anlamlı nesne ilişkileriyle var olur. Yani ben‟in gelişimi için nesne ilişkileri ön şarttır... Anar‟ın romanlarının kurgusunda önemli bir yer teşkil eden Uzun İhsan Efendi iki katlı evinde dış nesnelerle ilişkisinin neredeyse hiç olmadığı bir yaşam sürmektedir. Genel olarak hayal ehli biri gibi kendini tanıtan Uzun İhsan Efendi fantezi ve rüyalar içinde yiten bir benliğe sahiptir.
Bunun gibi yorumlarına devam ediyor yazar. Dikkatimi çeken yorumları arasında, Arap İhsan ya da Bünyamin gibi karakterlerin Uzun İhsanın kendini gerçekleştirmek için yarattığı bilinçaltı karakterleri olduğu, üç romanda da öne çıkan herhangi bir kadın ya da anne karakterinin olmadığı. Yaratılan alt benlik kararterlerinin sırası da ilgi çekici. Örneği Bünyamin karakteri Arap İhsandan sonra yaratılıyor çünkü Arap İnsan karakteri Uzun İhsanın gerçekliğini aşağılar nitelikte. Arap İhsan olmak istediği karakter, Bünyamin ise o özelliklere sahip olmasa da Uzun İhsana daha yakın...
http://www.ihsanoktayanar.com/resim/mehmetgunes.pdf
Bazen hayatımıza kattığımız insanlar da bizim kendimizi gerçekleştirmemizde yardımcı oluyorlar gibi... Öyleki her biri ile bir basamaktan ötekine çıkıyoruz... Arap İhsanın benliğimizi aşağılamasından dolayı Bünyamini sokuyoruz ki Arap İhsan olmadan da bir şeyler yapılabileceğimizi kendimize kanıtlayabilelim. Ardından da başka bir karakteri giriyor, kendi yapamadıklarımızı ona yaptırabilelim... Yolun sonu insanın yalnızlığını kutsamasından başka bir durak değil tabi ki...
Ve son söz:
Once upon a time, there was an Albert Heijn!
Yorumlar
Yorum Gönder