Düşünüyor Öyleyse Var...
"Atlasımı sana emanet ediyorum... daima yanında taşı ve atıldığın bu macerada yolunu kaybedecek olursan bu düş atlasının sayfalarını karıştırabilirsin. Fakat kendini sakın kaptırma. Adına Dünya dediğimiz kitabı oku"
Benim babamın bana emanet ettiği bir şey yok henüz, özgürlüğüm ve açık uçlu geleceğimden başka. Sanırım okumuş arkadaşlarına, müşterisi olan doktorlara o kadar özendi ki, beni arabaya pek yaklaştırmadı, ya da onu çağrıştıracak makine yağı karası yırtık pırtık iş tulumları ve eldivenlere... Elleri hep yara bere içindeydi... işçi sınıfının elleri hep yara bere içindedir zaten, ya sıcak motor elini yakar, o olmasa, arabanın bir tarafı batar... Bir başkasının küçücük elleri de gül toplamaktan kırmızı kırmızıdır... Sen toplamazsan ya anan toplar, ya ablan...
Babam bu yüzden beni araba motoruna yaklaştırmadı... Babasından öğrenmiş olacak ki, bir taraftan okumamı isterken, yanı sıra olurda okumazsam diye, yazlarımı ilginç yerlerde çıraklık yaparak doldurdu... Hiç olmazsa bir altın bileziği olsun... Yazları takıldığım videocularla, elektronikçilerle, sarraflarla ne altın bileziğim oldu anlatamam... Ama öteki türlü de çocukluk çok sıkıcı geçerdi bee... İyi oldu iyi...
Babamın emanet edeceği bir atlas yoktu... Belki çok değerli bir mercedes motorunu emanet edebilirdi, ki bu pek de mantıklı olmazdı... Emanet edilen şey taşınabilir de olmalı... Ben bir motorla dünyayı gezemem sonuçta...
"Oğlum, motorumu sana emanet ediyorum, daima yanında taşı... Okşaan!"
"Hö... !'^+½"
Usturupsuz oldu...
Yine de sıkıştığımda sayfalarını karıştırabileceğim orijinal bir kitabımın olmasını isterdim. Milyonlar tarafından okunan, hatmedilen, ibadet edilen bir kitap değil de, sadece bana özel bir kitaba hayır demezdim... Öyle bir orjinal... Dessimoto gibi de değil... Benden çok kine susamış başka birine bazı zamanlar yarayabilirdi öyle bir kitap... Onun eline geçseydi dessimoto, kesin şıpır şıpır adam kaybederdik gün be gün... I HATE YOU. I HATE YOU. I HATE YOU. IIIIIIIIIH. Der dururdu...
Düşlere kaptırmayayım da dünyayı mı yaşayayım... Dünyayı düş mü yapayım, düşümden dünya mı yaratayım... Cennet de burası zaten... Dünya denilen kitap gibbirish dilinde yazılınca okuması zor oluyor be hacı... Oku oku da, doğarken bir tarafımıza gibbirish sözlüğü sıkıştırsalardı ya... Anlardık en azından... Aslında her insanda peygamber olma potansiyeli var doğuşta, fakat iş insanları buna inandırabilmekte ve arkasına katabilmekte... Belki de her insan o sözlükle doğuyor, fakat sözlüğe inananı var inanmayanı var...
"İstediği şey, eski güzel rahat endişesiz ve tekdüze günlere dönmekti. İnsanların dünya karşısındaki kayıtsızlığını da işte tam bu anda kendi zihninde yakaladı ve babasının sözlerine bir anlam vermeye başardı: Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazen o kerteye geliyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safhadan, lezzet ve şehvetten bir alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı. Oysa Uzun İhsan Efendi, dünyanın şahidi olmanın gerçek bir ibadet olduğunu sık sık söylerdi. Her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı. Kuranın kendisi peygamberin dünyayı nasıl okuduğuna bir örnekti ve onun gibi okuyup şahadetlerini yazmalı ve bunları başkalarına aktarmalıydı, dünyaya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü bu dünyada en büyük mutluluk, bu dünyaya şahit olmaktı."
Alkışlarla yaşıyorum :) İhsan Oktay Anarın düşünde yaşayan Uzun İhsan biliyor beyler... Adamın felsefe hocası olduğuna şaşmamalı...
PKA bitti pek tabii...
Benim babamın bana emanet ettiği bir şey yok henüz, özgürlüğüm ve açık uçlu geleceğimden başka. Sanırım okumuş arkadaşlarına, müşterisi olan doktorlara o kadar özendi ki, beni arabaya pek yaklaştırmadı, ya da onu çağrıştıracak makine yağı karası yırtık pırtık iş tulumları ve eldivenlere... Elleri hep yara bere içindeydi... işçi sınıfının elleri hep yara bere içindedir zaten, ya sıcak motor elini yakar, o olmasa, arabanın bir tarafı batar... Bir başkasının küçücük elleri de gül toplamaktan kırmızı kırmızıdır... Sen toplamazsan ya anan toplar, ya ablan...
Babam bu yüzden beni araba motoruna yaklaştırmadı... Babasından öğrenmiş olacak ki, bir taraftan okumamı isterken, yanı sıra olurda okumazsam diye, yazlarımı ilginç yerlerde çıraklık yaparak doldurdu... Hiç olmazsa bir altın bileziği olsun... Yazları takıldığım videocularla, elektronikçilerle, sarraflarla ne altın bileziğim oldu anlatamam... Ama öteki türlü de çocukluk çok sıkıcı geçerdi bee... İyi oldu iyi...
Babamın emanet edeceği bir atlas yoktu... Belki çok değerli bir mercedes motorunu emanet edebilirdi, ki bu pek de mantıklı olmazdı... Emanet edilen şey taşınabilir de olmalı... Ben bir motorla dünyayı gezemem sonuçta...
"Oğlum, motorumu sana emanet ediyorum, daima yanında taşı... Okşaan!"
"Hö... !'^+½"
Usturupsuz oldu...
Yine de sıkıştığımda sayfalarını karıştırabileceğim orijinal bir kitabımın olmasını isterdim. Milyonlar tarafından okunan, hatmedilen, ibadet edilen bir kitap değil de, sadece bana özel bir kitaba hayır demezdim... Öyle bir orjinal... Dessimoto gibi de değil... Benden çok kine susamış başka birine bazı zamanlar yarayabilirdi öyle bir kitap... Onun eline geçseydi dessimoto, kesin şıpır şıpır adam kaybederdik gün be gün... I HATE YOU. I HATE YOU. I HATE YOU. IIIIIIIIIH. Der dururdu...
Düşlere kaptırmayayım da dünyayı mı yaşayayım... Dünyayı düş mü yapayım, düşümden dünya mı yaratayım... Cennet de burası zaten... Dünya denilen kitap gibbirish dilinde yazılınca okuması zor oluyor be hacı... Oku oku da, doğarken bir tarafımıza gibbirish sözlüğü sıkıştırsalardı ya... Anlardık en azından... Aslında her insanda peygamber olma potansiyeli var doğuşta, fakat iş insanları buna inandırabilmekte ve arkasına katabilmekte... Belki de her insan o sözlükle doğuyor, fakat sözlüğe inananı var inanmayanı var...
"İstediği şey, eski güzel rahat endişesiz ve tekdüze günlere dönmekti. İnsanların dünya karşısındaki kayıtsızlığını da işte tam bu anda kendi zihninde yakaladı ve babasının sözlerine bir anlam vermeye başardı: Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazen o kerteye geliyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safhadan, lezzet ve şehvetten bir alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı. Oysa Uzun İhsan Efendi, dünyanın şahidi olmanın gerçek bir ibadet olduğunu sık sık söylerdi. Her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı. Kuranın kendisi peygamberin dünyayı nasıl okuduğuna bir örnekti ve onun gibi okuyup şahadetlerini yazmalı ve bunları başkalarına aktarmalıydı, dünyaya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü bu dünyada en büyük mutluluk, bu dünyaya şahit olmaktı."
Alkışlarla yaşıyorum :) İhsan Oktay Anarın düşünde yaşayan Uzun İhsan biliyor beyler... Adamın felsefe hocası olduğuna şaşmamalı...
PKA bitti pek tabii...
Yorumlar
Yorum Gönder