Mistik Olmadan Asla

Anayurt Otelini okuyorum, o yüzden birazcık agresifim, Zebercetim, ekşi sözlük yazarıyım... İlginçtir, ben sevdim bu adamı, ya da içim cız etti mi desem, ne desem bilemedim şimdi... Acımak. AŞAAAAA... Tabi bitince bir şeyler karalamak şart olur... Bir de rüyamda Zebercet gördüm, baktım tabirler kitabına,, yok böyle bir şey... Hiç hayra alamet değil tabii...

Hüsniye Hala, Aşık Garip'in...

Digression: Ovvvvvvvvvvv... Aaaaaaaaaa... İşler Güçler'de hani Murat Cemcir Aşkın'a ayar yapmaya başladığı vakit arka planda başlayan, oovvvvv - aaaaaa, diye cingıllar varya... Tam da şu an kulağıma gaipten bu sesler fısıldandı... Ortama başka dünyadan birisi gelir gibi, hey maşallahlar eşliğinde girince, goose bump aktive edilince, bu cingıl hep kulağıma çalınır zaten... Zebercetli son günlerin yan etkileri mi ne?

...4. çocuğu ve ilk kızıdır. Rahmetli dedem, Aşık'ın ilk çocuğu (ikinci miydi la yoksa) olarak dünyaya gelmiş. Sonra, Hanım Anne'nin eşi Mehmet Emmi (adam'ı eşiyle tanıtmam gerekti, çünkü Hanım Anne dedin mi duracaksın. Kadın bütün aileye, annem ve babam dahil, Hanım Anne dedirtmiş...), Arif Emmi (Bu Amca'yı hayal meyal hatırlıyorum çocukluğumdan), Hüsniye Hala ve Sevim Hala (anlatmıştım bu halayı)... Dedemin kardeşlerinden herkes, bildiğim kadarı ile, okuma yazma biliyormuş. Hatta, Hüsniye Hala liseyi bitirmiş diye biliyorum. 1930-40lardan bahsettiğim için şaşılacak bir durum. Üstüne, bu jenerasyonun çocuklarının bir çoğunun liseyi görmemiş olması daha da ilginç...

Hüsniye Hala'nın anlattığına göre sınıflarını bir gün Atatürk ziyaret etmiş. İlkokulda Atatürkü o kadar ilahlaştırmışız ki, Hüsniye Hala bunu anlatınca, Hala'nın bir anda havası değişti hepimizin gözünde... Çocuk kafasında tanıdığın birinin Atatürk'ü görmesi ne demek... İşte Atatürk sınıflarını ziyaret ettiği gün tahtaya alfabeyi yazmış, sınıfın önünde de birisi Atatürk ve öğrencilerin fotoğrafını çekmiş. Hani Atatürk'ün baş öğretmen fotoğraflarından biri varya, alfabe inkılabı anlatılırken bu fotoğrafı nadiren kitabın bir yerine iliştirirler, işte o fotoğraf Adana'da çekilmiş. Ve ön sıralardan birinde kolalı beyaz yakalı kız da Hüsniye Hala'ymış. Yok lan attım :) Ne fotoğrafı... Sadece sınıflarına girmiş, ama bir hayalgücüne bakar değil mi? Öyle bir fotoğraf olduğundan bile şüpheliyim...

Hüsniye Hala evlenmemiş. Birini sevmiş de mi vermemişler, evliliğe hazır olmadığını düşünüp kısmetlerini teker teker mi reddetmiş, yoksa evliliğe konsep olarak mı karşıymış bilemeyeceğim... Gerçi geleneksel kardeşleri ve babası da ayrı bir sebeb olabilir (dedem ağır Demirelciymiş - Bizdeki maksimum geleneksellik bu kadar kardeş, naparsın :)). Anneannemin anlattığına göre dedemlerin evinde kalırmış (ki anneannemin Halayı pek de sevmemesinin sebebi gelin görümce olayının yanı sıra bu birlikte yaşam da olabilir), taki dayılarım evlenenene kadar. Vilayetteki üç katlı ev alındığında, geniş aile olarak yayılmışlar bütün üç kata... Gerçi o zamanlar en büyük dayım evlenmiş ve en üst kat ona taksim edilmiş... Neyse işte, bu 80 darbesi zamanı Hüsniye Halam diğer aile fertleri ile vilayetteki evdeymiş, ve annemin anlattığına göre, polislerin sorgu sualsiz eve daldıkları bir vakit, gereksiz arbede çıkmasın diye, Hala kaçaklardan birinin yerini bildiği halde, 'yok burda kimse' diyerek yalan ifadede bulunup (çık çık çık) polislere yallah çekmiş...

Bir dakikaaaaaa.... Hüsniye Hala neden tanımadığı bir adamı kayırsın ki? Hüsniye Hala hiç evlenmedi... Demirelci Abi... Solcu ve kaçak bir erkek... Parçaları birleştiiiiir... Aman Tanrııııım... Hüsniye Hala isyan günlerinde aşka, sağcı solcu çıkmazına kurban gitmiş... Bak yine atmasyon fortingen durağındayım... Alışkanlık oluyor bir noktadan sonra...

Hüsniye Hala bir süre Arif Amcalarda, sonra büyük dayımlarda, en son da kardeşi Sevim Halanın yanında kalmış. Annemler bayramda sırayla aile büyüklerinin yanına gittiklerinden, bu detayları her sene güncellemiş olacağım ki hatırlayabiliyorum. Şimdi kimse kimseyi ziyaret etmiyor sanırım. Geçenlerde kardeşimle konuştum, bütün bayramda Çeşmeli'delermiş. Torun torbaya karışınca insan aile büyüklerinden uzaklaşıyor diyeceğim, fakat annemlerin jenerasyonu bu durumu çürütür durumda. Demek ki zamanın getirileri ya da insanların birbirini görmeye tahammül edememelerinden mütevelli gelenek denilen şeyler rafa kaldırılmış. Geleneği sorgulayıp da onlardan kurtulma çabası olduğunu sanmıyorum bizimkilerin, daha çok ruhumuza gün be gün işleyen bireysellikten bu sanırım... Echair çok mu farklı sanki... Yine de insan çocukluğundaki o birlikteliği özleyip mutlu hissediyor kendini...

Hüsniye Hala'nın son gecesinde yanında üç kız yiğeni varmış: iki teyzem ve annem. Dedem, Arif Emmi ve ardından Sevim Halanın vefatı akabinde en son kaldığı evde tek başına yaşıyormuş. Annemler son günlerde kötüleştiğini duymuş olacaklar ki yanına gitmişler... Gecenin bir yarısı büyük teyzem Hüsniye Halanın mırıl mırıl sesiyle uyanmış... Kendi kendine konuşur gibi, 'az kaldı, geliyorum' demiş. Teyzem bunu annemlere anlatıp hep birlikte Halaya gülmeye başlamışlar (çık çık çık)... Hala da 'siz görmüyorsunuz ama ordalar. Annemle babam beni çağırıyorlar yanlarına. Gülmeyin çocuğum. Günah.' demiş... Sabahına vefat etmiş Hala. Şimdi olay böyle mi gelişti, Hala bunları mı söyledi bilmiyorum. Fakat büyük teyzem yıldan yıla sesine mistikliğini de katarak hikayeye son halini bu şekilde verdi. Bu yaz teyzemden hikayeyi bu şekilde duydum. Tabi hikaye böyle anlatılınca, siz de olsanız Hüsniye Hala'yı Aliye Rona'nın Çalıkuşu'ndaki haline benzetirdiniz...

Geçmiş zaman ve insanlar işte...

Milan Kunderayı unutmadım, ona geri döneceğim...  

Yorumlar

Popüler Yayınlar