Kürek Öldürebilir Nihayetinde!!!
Teknolojinin verdiği nimetlere o kadar alışıyoruz ki, daha basit yaşantımızın içindeki tembelliklerimiz çekilmez oluyor [BIYIR]. Öyleki bir taraftaki kolaylığı, ona benzer ortamlarda yapmaya meğili var beynimizin. Daha önceleri evin kapısını elimdeki arabanın anahtarının otomatik tuşu ile açmaya çalışmıştım. Geçen hafta ders anlatmaya hazırlanırken, kara tahta önünde yaptığım işlemleri yanlış belleyip o hızla sildim, ve aynı anda yanlış yapmadığımı farkettiğim gibi, tahta üzerinde ctrl z aradı elim. Cidden aradı ama, yani aklıma gelip de "keşke olsaydı" demedim, bildiğin aradım. Az önce de bilgisayarın ekranını iphone'da iki tuşla yaptığımız gibi resim olarak kaydedesim vardı... Gerçi bunu bilgisayarda ctrl prtscr ile yapmak mümkün, ama tuşlar bir iphonadaki kadar yakın değil: HADİ YAA. Aslında anlatmaya çalıştığım şey, teknoloji eleştirisinden çok öğrendiğimiz bir şeyin otomatikleşmesinden dolayı alternatiflere geçmede beynimizin zorlanması ile alakalı (i.e. Schema Learning and Automation). Uzun süre otomatik araba kullandıktan sonra, manualde zorlanmak gibi, ya da tam tersi durumda sağ bacağının bilinçsiz hareketlerde bulunması gibi...
Niye böyle bir başlangıç yaptım ben de bilmiyorum.
Bak yine tıkandım: aklıma gün boyu binlerce fikir gelir, sonra bilgisayar başına gelince bir tanesi kalmaz anasını satayım... O zaman, fikirlerde sıkıntı olduğundan, olaylara geçelim:
Kar kışla bir türlü aram düzelmiyor...
Şimdi size bir haber bulup onu burada paylaşacaktım, ama daha ilginç haberler buldum.
Haftasonu son 100 yıldır yağmayan kar yağdı Milwaukee'ye. Harbiden sanki beni beklemiş sevgili arsız kar da... Ve aradığım haber şu:
Fakat karşıma şu haber çıktı:
Soğuktan ölmeyi duydum da, kürekten adam öldüğünü ilk defa duyuyorum. Hem bir değil beş aile bu durumdan muzdarip diyor haberde. Bir tanesi de Marquette University profesörü... Okudukça ağlanacak halimize gülüyorum. Bir başkası da kar püskürtürken ölmüş. Karı püskürtürken nasıl ölünür ki, anlaması güç. Bir çoğunun ölüm sebebi kalp krizi, fakat genç birisi de aynı dertten muzdarip ölebilirmiş:
“That part doesn’t get enough blood and they just go down. No warning. Nothing. BOOM — sudden cardiac death. It’s very common,” Dr. Engle said.
Bu da bir çeşit puff ölüm örneği.
Şimdi bütün olayların başladığı güne dönelim: evceğizimde sevgili yaşlı amcam ritchieciğimle oturuyoruz - İkimiz ayrı odada tabiki... Bizim ritchie ile muhabbetimiz 1 dakikayı bulmadı. Genelde boş gözlerle bakıyor anlattığım şeylere. O değil de sorduğum bir şeye cevap vermeyip kafasını sallayınca bozuluyorum. Neyse (aynen ona da böyle diyorum: never mind!)... Dışarıda deli kar yağıyor, bir gece önceden yağmaya başlayan kar bir türlü durmuyor. Sonra öğreniyorum ki Milwaukee'nin kış kuralları gereği, bazı sokaklarda yoğun kar yağışı olduğunda arabamı park halinde bırakamıyormuşum. Bunu da Ritchie'den öğrendim. Hadeeeee... Apar topar evden kürekle çıktım. Küreğin altını çiziyorum çünkü ölümle dans etmişim de haberim olmamış... Zavallı arabam bir gündür yağan karla, doğal olarak, kar tepeciği görüntüsü almış. Bir iki kürek attım tekerlerin etrafına, ki çıkmayı başarayım... Sonra baktım bu böyle olmayacak, çalıştırdım arabayı. Arabanın yerinde saymasının yanı sıra, içerden yanık kokusu gelmeye başladı... Sonra araba birden kendi kendine gitmeye başladı: takdiri ilahi diyecektim ki, yan aynadan yardımıma bir vatandaşın koşup arkadan arabayı ittiğini anladım. Kornaya basarak teşekkürlerimi ilettim vatandaşa... Aklımca ev civarında, aynı sokak olmasa da, park etmesine izin verilen yakın bir sokağa park etmeyi düşünüyordum arabayı... Yollar o kadar kayganlaşmış ki, düz gitmek mümkün değil. Yağış devam ettiğinden önümü de göremiyorum. Bu koşullarda arabayı köşeye çekemediğim gibi direksiyonu da sağa ya da sola kıramaz oldum. Düz gide gide kendimi üniversitenin kampüsünde buldum. Arabayı kapalıya parkedip, durakta yarım saat otobüste beklemek zorunda kaldım. Ertesi günkü yediğim tickettan bahsetmek istemiyorum... Her şeye rağmen nasıl ticket yediğim de ayrı bir hikaye... Yine de bugünkü okuduğum habere bakacak olursak, hiçbir şikayette bulunmuyorum.
Şimdi bütün olayların başladığı güne dönelim: evceğizimde sevgili yaşlı amcam ritchieciğimle oturuyoruz - İkimiz ayrı odada tabiki... Bizim ritchie ile muhabbetimiz 1 dakikayı bulmadı. Genelde boş gözlerle bakıyor anlattığım şeylere. O değil de sorduğum bir şeye cevap vermeyip kafasını sallayınca bozuluyorum. Neyse (aynen ona da böyle diyorum: never mind!)... Dışarıda deli kar yağıyor, bir gece önceden yağmaya başlayan kar bir türlü durmuyor. Sonra öğreniyorum ki Milwaukee'nin kış kuralları gereği, bazı sokaklarda yoğun kar yağışı olduğunda arabamı park halinde bırakamıyormuşum. Bunu da Ritchie'den öğrendim. Hadeeeee... Apar topar evden kürekle çıktım. Küreğin altını çiziyorum çünkü ölümle dans etmişim de haberim olmamış... Zavallı arabam bir gündür yağan karla, doğal olarak, kar tepeciği görüntüsü almış. Bir iki kürek attım tekerlerin etrafına, ki çıkmayı başarayım... Sonra baktım bu böyle olmayacak, çalıştırdım arabayı. Arabanın yerinde saymasının yanı sıra, içerden yanık kokusu gelmeye başladı... Sonra araba birden kendi kendine gitmeye başladı: takdiri ilahi diyecektim ki, yan aynadan yardımıma bir vatandaşın koşup arkadan arabayı ittiğini anladım. Kornaya basarak teşekkürlerimi ilettim vatandaşa... Aklımca ev civarında, aynı sokak olmasa da, park etmesine izin verilen yakın bir sokağa park etmeyi düşünüyordum arabayı... Yollar o kadar kayganlaşmış ki, düz gitmek mümkün değil. Yağış devam ettiğinden önümü de göremiyorum. Bu koşullarda arabayı köşeye çekemediğim gibi direksiyonu da sağa ya da sola kıramaz oldum. Düz gide gide kendimi üniversitenin kampüsünde buldum. Arabayı kapalıya parkedip, durakta yarım saat otobüste beklemek zorunda kaldım. Ertesi günkü yediğim tickettan bahsetmek istemiyorum... Her şeye rağmen nasıl ticket yediğim de ayrı bir hikaye... Yine de bugünkü okuduğum habere bakacak olursak, hiçbir şikayette bulunmuyorum.
Bir de Marquette'in sayfasında haber oldum. İlk sayfa haberi hem de. Rahat duramıyorum, ne yapayım :P
Dedikodu gibi olmuş haber resmen. Kendimi bir an Rita Skeeterla ropörtaj yapan Harry Potter gibi hissettim :)
Starbucks kapanacak, This Must Be The Place'e yer kalmadı... Ayrıca onu yazabilmem için ilhama da ihtiyacım olacak...
Sayanora bonita...
Yorumlar
Yorum Gönder