Eskilerden 2: İsmet Ağa
- Saatlerdir bağda ne yapıyorsa? Sabahın 7sinde çıktı, akşam 9 oldu, hala giriş kapısının zili çalmadı...
- İnsan herifi hakkında hiç öyle konuşur mu anne? Hele ki herifi bir ağa ise...
- Bir şey mi dedik sanki adama? Sen de hiç laf ettirme anana baban hakkında... Saatlerdir yok ortada diyoruz, sanki eve erkek aldık...
- Saliha Hanım coştu yine... Hem sen babamı boşver de bana Fikret nerede onu söyle? Babam bir incir ağacının altında ırgatın biri ile muhabbet halindedir, ne olacak fazlası... Ama Fikretin eli kimbilir hangi yaban gülünün elinde, ya da cebince...
- Oğlumun milletin yaban gülüyle ne işi olur allah aşkına... Sınavları mı ne varmış, ona çalışıyordur. Öyle dediydi evden ayrılırken öğle vakti...
- Sen de buna inandın ha? Vallaha anne hayret bir şeysin. Sen 18 yaşında kafasında kavak yelleri esen deli çağlarındaki oğlunun akıllı akıllı arkadaşı ile sınavlara hazırlanacağına inan da, koca İsmet Ağa'nın eli işte gözü oynaşta olabileceğine karar kıl? Hayretsin vallaha...
- Sen bilmezsin İsmet Ağa'yı? İlk evlendiğimizde eve sokamazdım adamı. Münire'den duymuştum sonra, kahveye gidiyorum diye dulları ziyaret edermiş meğerse... Münire söyledi, başkası söylese inanmam, ama Münire dediyse yalan yoktur... Ne malum şimdi de aynı haltları yemediği...
- Ya anne, adam gelmiş 62 yaşında... Halimi kalmıştır dullara karılara...
- Aman ne hali varsa görsün. Benden uzak olsun da rahatıma bakayım... Kız... Baksana... Meyva yer misin? Dolapta üzümle incir vardı... Hadı Hediyem kalkda vitamin al biraz...
- Yok canım istemedi şimdi... Hem bu saatten sonra bir şey yemeyeyim... Baksana halime...
- Ne var halinde bee... Ben senden iriydim evlendiğimde... Hem bir dirhem et bin...
- Hah başladık yine ete ayıba...
- Oh iyi. Kalkmışken bana da getir hadi annesinin gülü...
- Yahu anne senin derdin benim meyva yemem değil ki... Sen ayağına uşak arıyorum desene... Emriniz olur Saliha
- İnsan herifi hakkında hiç öyle konuşur mu anne? Hele ki herifi bir ağa ise...
- Bir şey mi dedik sanki adama? Sen de hiç laf ettirme anana baban hakkında... Saatlerdir yok ortada diyoruz, sanki eve erkek aldık...
- Saliha Hanım coştu yine... Hem sen babamı boşver de bana Fikret nerede onu söyle? Babam bir incir ağacının altında ırgatın biri ile muhabbet halindedir, ne olacak fazlası... Ama Fikretin eli kimbilir hangi yaban gülünün elinde, ya da cebince...
- Oğlumun milletin yaban gülüyle ne işi olur allah aşkına... Sınavları mı ne varmış, ona çalışıyordur. Öyle dediydi evden ayrılırken öğle vakti...
- Sen de buna inandın ha? Vallaha anne hayret bir şeysin. Sen 18 yaşında kafasında kavak yelleri esen deli çağlarındaki oğlunun akıllı akıllı arkadaşı ile sınavlara hazırlanacağına inan da, koca İsmet Ağa'nın eli işte gözü oynaşta olabileceğine karar kıl? Hayretsin vallaha...
- Sen bilmezsin İsmet Ağa'yı? İlk evlendiğimizde eve sokamazdım adamı. Münire'den duymuştum sonra, kahveye gidiyorum diye dulları ziyaret edermiş meğerse... Münire söyledi, başkası söylese inanmam, ama Münire dediyse yalan yoktur... Ne malum şimdi de aynı haltları yemediği...
- Ya anne, adam gelmiş 62 yaşında... Halimi kalmıştır dullara karılara...
- Aman ne hali varsa görsün. Benden uzak olsun da rahatıma bakayım... Kız... Baksana... Meyva yer misin? Dolapta üzümle incir vardı... Hadı Hediyem kalkda vitamin al biraz...
- Yok canım istemedi şimdi... Hem bu saatten sonra bir şey yemeyeyim... Baksana halime...
- Ne var halinde bee... Ben senden iriydim evlendiğimde... Hem bir dirhem et bin...
- Hah başladık yine ete ayıba...
- Oh iyi. Kalkmışken bana da getir hadi annesinin gülü...
- Yahu anne senin derdin benim meyva yemem değil ki... Sen ayağına uşak arıyorum desene... Emriniz olur Saliha
Yorumlar
Yorum Gönder