Başarı ve Bekaret
PART 1
"Olagan sahislar Basari'nin, Meryem gibi bakire olduguna inanirlar ve bir tabu olarak gorduklerinden, O'na ne dokunur ne de bir baskasinin dokunmasina izin verirlerdi. Eger bir densiz, Bakire ile cinsi olmasa bile edebi iliskiye girip ona sahip olsa, edebi zina sucu isledigi icin, basari konusunda daha abazan olanlarca derhal recmedilirdi. Zaten bu onlar icin, maymun tokatlamak yahut topuk sefasi yapmaktan bile daha zevkli bir seydi." (Ihsan Oktay Anar, Galiz Kahraman, sf. 159)
Anlamasi guc birkac cumle. Cumleleri tek tek analiz edecek olursam, Basari ve Bakire arasindaki bagdan baslamakta fayda var.
Her insanda basarili olma potansiyeli vardir, fakat bunu muhafaza etmek kisinin kendi elindedir. Saf basarinin muhafazasi, basarinin bireyselliginde saklidir... Yani basarinin paylasildigi yerde, basaridan soz etmek mumkun degildir.
Ikinci cumlenin anlasilmasi daha guc.
Zina: Eger bakire, basariyi temsil ediyorsa, zina da basarinin belgesizce alenilesmesi diye yorumlayabiliriz.
Abazan: Ayni ornegi goze alacak olursak, abazan da, basariyi elde etmek isteyip, fakat buna gucu yetemetenler oluyor...
Eger bir densiz, basari ile cinsi olmasa da, edebi olarak dahi birlikte olsa, basari ile olan birlikteligini herkesin, ya da bilgilendirilmesi gereken mercilerin gozu onunde, belgelendirmedigi icin, bu aleni basari belgesi olmadigindan dolayi, basariyla agzi sulanan fakat elde edemeyenlerce gereksiz elestirilere maruz kalirlardi...
Zaten bu elestirinin kendisi, basariyi elde etmemisler icin, basariyi elde etmekten daha eglenceli bir seydir.
Tabi, hala anlamakta gucluk cektigim metaforlar var bu birkac cumlede... Ornegin, basari ile cinsi ve edebi muhasebe arasindaki fark nedir? Ayni zamanda, basari Meryem gibi bakire ise, basari korunmasi gerektigini anlamam dogru mudur? Yine bir inanisa gore, Meryem bekaretini, herhangi bir cinsi munasebet yasamadan kaybetmistir, ve neticesinde de Isa gibi bir Mesih dogmustur. Yani, basari bazi kosullarda kaybedilse dahi. uzun vadede arkasindan kitleleri pesine takabilecek bir seylere sebeb olabilir mi? Bir de cumlenin basindaki olagan sahislar, belli bir kitlenin mi uzerinde duruyor? Sonucta bazi kitlelerce bekaret onemli ve zina islenmemesi gereken buyuk bir gunahken, baska bir kitle icin, bekaret uzerinde durulmasi o kadar da onemli olmayan bir seydir. Yani bir kesim icin basarinin korunmasi onemli iken, baska bir kesim icin basarinin riske atilmasi o kadar da buyutulecek bir sey degildir... Ve yine uzun vadede, basarinin riske atilmasi sonucunda dogabilecek degisikliklerle, pesinize takilacak olan bu kitle de o ilk kitle, yani olagan kitle degil midir?
Ozetle, meyve veren agaci taslarlar.
Ve, buyuk degisiklikler de buyuk risklerden dogmustur. (atasozu bulamadim).
PART 2
"bir romanin iki tur okuyucusu olurdu: Zeus gibi olanlar ve Yahova'ya benzeyenler. Evet, gercekten de, ilah romancilar gibi ilah okuyucular da olurdu. Kadim yunanlarin ilahlari antropomorfik idi, yani kendilerine benzer, yiyip icip sefa surer, zina yapar, bazen de aci cekerdi. Fakat insanlari kendi suretinden yaratan Yahova'ya gore insanlar teomorfik idi. Ilahlar insana benzeyince is kolaydi, insanlar "bu da bizden" deyip hayatlarina devam ederlerdi; ama insan ilaha benzedi mi, yuklenecegi mesuliyet ziyade olurdu. Zaten insanin eti ne budu ne idi; kaldi ki bir ilaha benzesin! Ama bazilari, bundan memnun gibiydiler. Iste, Zeus'a benzeyen okuyucu roman okudugu sirada, eglenip guler, bazen aglar, kisaca hayattan zevk alirken, Yahova'ya benzeyen okuyucu boyle yapmazdi.! Onun icin kitapci dukkanina gidecegi gun, adeta Mahser gunu idi, tovbe estagfurullah! Bu okuyucu Yahova'nin bizzat kendisi olarak kitapciya gittiginde, onun teomorfik veya egomorfik kullari olmasi gereken romancilar, onunde el pence divan durmus vaziyette bekler olurlardi. Iste bu Yahova benzeri mutaassip okuyucu da onlarin amel defterleri olan romanlarini bir inceler ve ardindan yine onlara, begenirse sag ve begenmezse sol yanlarinden geri verirdi. Isin kisasi, "Ben, Benim" diyen Yahova gibi bu soyut silik okuyucu da "Benim" der, ancak tanrisallik soyle dursun, kendisi olmaktan baska pek bir ozelligi de bulunmazdi. Bu nedenle, kendi kullari addettigi romancilari, bizzat kendi suretine ne kadar benziyorsa, iste o kadar sever ve takdir eder, benzemeyenlere ise nefret kusardi." (Ihsan Oktay Anar, Galiz Kahraman, sf. 160)
Yazarin okudugunda kendisini bulmasi ve buna gore begeni kazanmasinin nasil bir kotu tarafi olabilir anlayamiyorum. Eger romanin pesinden kosacagi okuyucu Zeus olanlarsa, okudugunda kendini goremeyen, kendini yorumlayip yeniden yapilandirmayan okuyucularla, degisim soz konusu degildir. Baska bir degisle, ne romanin ne de yazarinin egitsel ya da toplum muhendisligi gibi bir rolu yoktur ve olmamalidir. En azindan bu cumlelerden, Ihsan Oktay Anar'in boyle dusundugunu cikardim... Ya da insanin her okudugu ile kendini sekillendirmesi pek de dogru olan degildir. Belki de boylelikle insanin icinde bilmedigi seytan uyandirilmis oluyordur... Dinsel olarak teomorfikten cok antropomorfik bir hayat anlayinin insanin kendisi ile barismasi ve hayati ciddiye almadan yasayabilmesi acisindan daha uygun buluyorum. Oteki turlusunde her insan kendi icinde ayri bir tanri yaratip, cevresini de otekilerin tanrilarinin kendisinkilere yakinligi ve uzakligina gore olusturuyor. Bu yuzden teorik olarak bir tanri varken, pratikte bundan bahsetmek zor. Fakat kitabin begenisi olunca, Yahovadan cok Zeus olmanin nasil bir albenisi ya da dogrusu oldugunu anlayamiyorum...
Zor dostum zor...
"Olagan sahislar Basari'nin, Meryem gibi bakire olduguna inanirlar ve bir tabu olarak gorduklerinden, O'na ne dokunur ne de bir baskasinin dokunmasina izin verirlerdi. Eger bir densiz, Bakire ile cinsi olmasa bile edebi iliskiye girip ona sahip olsa, edebi zina sucu isledigi icin, basari konusunda daha abazan olanlarca derhal recmedilirdi. Zaten bu onlar icin, maymun tokatlamak yahut topuk sefasi yapmaktan bile daha zevkli bir seydi." (Ihsan Oktay Anar, Galiz Kahraman, sf. 159)
Anlamasi guc birkac cumle. Cumleleri tek tek analiz edecek olursam, Basari ve Bakire arasindaki bagdan baslamakta fayda var.
Her insanda basarili olma potansiyeli vardir, fakat bunu muhafaza etmek kisinin kendi elindedir. Saf basarinin muhafazasi, basarinin bireyselliginde saklidir... Yani basarinin paylasildigi yerde, basaridan soz etmek mumkun degildir.
Ikinci cumlenin anlasilmasi daha guc.
Zina: Eger bakire, basariyi temsil ediyorsa, zina da basarinin belgesizce alenilesmesi diye yorumlayabiliriz.
Abazan: Ayni ornegi goze alacak olursak, abazan da, basariyi elde etmek isteyip, fakat buna gucu yetemetenler oluyor...
Eger bir densiz, basari ile cinsi olmasa da, edebi olarak dahi birlikte olsa, basari ile olan birlikteligini herkesin, ya da bilgilendirilmesi gereken mercilerin gozu onunde, belgelendirmedigi icin, bu aleni basari belgesi olmadigindan dolayi, basariyla agzi sulanan fakat elde edemeyenlerce gereksiz elestirilere maruz kalirlardi...
Zaten bu elestirinin kendisi, basariyi elde etmemisler icin, basariyi elde etmekten daha eglenceli bir seydir.
Tabi, hala anlamakta gucluk cektigim metaforlar var bu birkac cumlede... Ornegin, basari ile cinsi ve edebi muhasebe arasindaki fark nedir? Ayni zamanda, basari Meryem gibi bakire ise, basari korunmasi gerektigini anlamam dogru mudur? Yine bir inanisa gore, Meryem bekaretini, herhangi bir cinsi munasebet yasamadan kaybetmistir, ve neticesinde de Isa gibi bir Mesih dogmustur. Yani, basari bazi kosullarda kaybedilse dahi. uzun vadede arkasindan kitleleri pesine takabilecek bir seylere sebeb olabilir mi? Bir de cumlenin basindaki olagan sahislar, belli bir kitlenin mi uzerinde duruyor? Sonucta bazi kitlelerce bekaret onemli ve zina islenmemesi gereken buyuk bir gunahken, baska bir kitle icin, bekaret uzerinde durulmasi o kadar da onemli olmayan bir seydir. Yani bir kesim icin basarinin korunmasi onemli iken, baska bir kesim icin basarinin riske atilmasi o kadar da buyutulecek bir sey degildir... Ve yine uzun vadede, basarinin riske atilmasi sonucunda dogabilecek degisikliklerle, pesinize takilacak olan bu kitle de o ilk kitle, yani olagan kitle degil midir?
Ozetle, meyve veren agaci taslarlar.
Ve, buyuk degisiklikler de buyuk risklerden dogmustur. (atasozu bulamadim).
PART 2
"bir romanin iki tur okuyucusu olurdu: Zeus gibi olanlar ve Yahova'ya benzeyenler. Evet, gercekten de, ilah romancilar gibi ilah okuyucular da olurdu. Kadim yunanlarin ilahlari antropomorfik idi, yani kendilerine benzer, yiyip icip sefa surer, zina yapar, bazen de aci cekerdi. Fakat insanlari kendi suretinden yaratan Yahova'ya gore insanlar teomorfik idi. Ilahlar insana benzeyince is kolaydi, insanlar "bu da bizden" deyip hayatlarina devam ederlerdi; ama insan ilaha benzedi mi, yuklenecegi mesuliyet ziyade olurdu. Zaten insanin eti ne budu ne idi; kaldi ki bir ilaha benzesin! Ama bazilari, bundan memnun gibiydiler. Iste, Zeus'a benzeyen okuyucu roman okudugu sirada, eglenip guler, bazen aglar, kisaca hayattan zevk alirken, Yahova'ya benzeyen okuyucu boyle yapmazdi.! Onun icin kitapci dukkanina gidecegi gun, adeta Mahser gunu idi, tovbe estagfurullah! Bu okuyucu Yahova'nin bizzat kendisi olarak kitapciya gittiginde, onun teomorfik veya egomorfik kullari olmasi gereken romancilar, onunde el pence divan durmus vaziyette bekler olurlardi. Iste bu Yahova benzeri mutaassip okuyucu da onlarin amel defterleri olan romanlarini bir inceler ve ardindan yine onlara, begenirse sag ve begenmezse sol yanlarinden geri verirdi. Isin kisasi, "Ben, Benim" diyen Yahova gibi bu soyut silik okuyucu da "Benim" der, ancak tanrisallik soyle dursun, kendisi olmaktan baska pek bir ozelligi de bulunmazdi. Bu nedenle, kendi kullari addettigi romancilari, bizzat kendi suretine ne kadar benziyorsa, iste o kadar sever ve takdir eder, benzemeyenlere ise nefret kusardi." (Ihsan Oktay Anar, Galiz Kahraman, sf. 160)
Yazarin okudugunda kendisini bulmasi ve buna gore begeni kazanmasinin nasil bir kotu tarafi olabilir anlayamiyorum. Eger romanin pesinden kosacagi okuyucu Zeus olanlarsa, okudugunda kendini goremeyen, kendini yorumlayip yeniden yapilandirmayan okuyucularla, degisim soz konusu degildir. Baska bir degisle, ne romanin ne de yazarinin egitsel ya da toplum muhendisligi gibi bir rolu yoktur ve olmamalidir. En azindan bu cumlelerden, Ihsan Oktay Anar'in boyle dusundugunu cikardim... Ya da insanin her okudugu ile kendini sekillendirmesi pek de dogru olan degildir. Belki de boylelikle insanin icinde bilmedigi seytan uyandirilmis oluyordur... Dinsel olarak teomorfikten cok antropomorfik bir hayat anlayinin insanin kendisi ile barismasi ve hayati ciddiye almadan yasayabilmesi acisindan daha uygun buluyorum. Oteki turlusunde her insan kendi icinde ayri bir tanri yaratip, cevresini de otekilerin tanrilarinin kendisinkilere yakinligi ve uzakligina gore olusturuyor. Bu yuzden teorik olarak bir tanri varken, pratikte bundan bahsetmek zor. Fakat kitabin begenisi olunca, Yahovadan cok Zeus olmanin nasil bir albenisi ya da dogrusu oldugunu anlayamiyorum...
Zor dostum zor...
Yorumlar
Yorum Gönder