Toplumsal Ahlak içindeki Mete ile Selim

Daha çocukken öğretirler bize, düzgün oturmayı, akılllı uslu durmayı, çevrendekilerle geçinmeyi, etliye sütlüye karışmamayı, iki dinleyip bir konuşmayı, ve şimdi hatırlamakta güçlük çektiğim bir çok küçük toplum kurallarını. Medeniyet dediğimiz şeyin birlikte uyumlu bir şekilde yaşamak olduğunu öğretir bize ana baba o küçük oturma odalarında... "Hadi kardeş kardeş oynayın" "Mete'yi niye almıyorsunuz aranıza" "Ayıp yavrum ayıp".

Bir de ayıp var, o kelimeye sonra döneceğim, şimdi ne yeri ne zamanı...

Mete süzüktür, konuşmaz. En çok o ağlatılır... Sussa dert olur, otursa dert, konuşsa dert, ağlasa dert... Mete içten içe "Şu sınıfı da birinci bitireyim, hepinizin anasını bellicem... ovosbu çucukları" der durur içinden, ama dışarı yansıtamaz... Her sınıfı yıldızlı pekiyilerle bitirse de okulda derslerde öğretilmeyen bir şey vardır, o da uyum... Okul bunu öğretmez çünkü... Bizim okullarda, o sobalı sınıflarda, hani her sırada poti kareli masa örtüsü olanlardan, tek bir şey öğretilir: başarılı olmak... Başarı neydi: iyilikti dostluktu emekti diye sulandırmadan, özetle başarı hepsi beş pekiyi karne demekti... Analar babalar, eş dost akraba, hep kıymet verir bu beş pekiyili karnelere. Birini çeksen bir köşeye, sorsan ne demek bu beş diye, hebele gübele kekelemeye başlarlar... Bizde önemli olan, okumak ve iyi adam olmaktır. "Mete okucaaaak, büyyük ağdam olıcaaak"... Mete okulda, kendisinin doğuştan değiştiremediği şeylerin okumakla, büyük adam olmakla aşılabileceğini sanır. Okuyunca, körsen göz çıkarırsın; erkekliğin hüner olduğu toplumlarda kızsan, organ nakli ile erkek olursun; medeniyetin uğramadığı bir yerde doğduysan, anan babanın kahrını çekiyor, baban azıcık para kazanacak diye hergün sabahın bilmem kaçından güneşin alnında pul pul ter bıraktığı ana kadar toprakla uğraşıyorsa, bu senin ve çevrenin küçük dünyası olmuşsa, geçmişin değişir... Tinkerbell'in hangi büyüde yetkin olduğunu bilmem etmem ama, sanki kıçı kırık Tinkerbell, Mete okuyunca gaza gelip, her şeyini değiştirecek. Bu kadar basit: bir Tinkerbell, biraz sihir tozu, biraz da inanç... Hepsi bu...

Mete bir şeyleri değiştirebilse bile, uyum da sıkıntı yaşar... Dünya okudukça büyür gözünde... Büyüdükçe nereye tutunacağını bilemez... Kendi kurallarını yazmış olan toplum, Mete'yi bir av beller. Toplum avcıdır, Mete av. Toplumun o muhteşem yaptırımları, sen yanlışsın, sen ötekisin, sen uyumsuzsun, biz uyumluyuz, biz doğruyuz, diye bağırır sulu sepken... Kimileri de inanmaz sosyal evrimin ve doğal seleksiyonun toplumdaki yansımasına... Doğru kimin doğrusu, kime göre doğru, hangi zamanın doğruları, diye sormaz biri de... Mete defoludur dışardan; onun için bak ama yok say... Arkanı dön ve osur yüzüne... Bir Mete vardı bende benden içerü...

Do you know what I hate the most? Hypocrisy!!!

Selim aksine uyumludur. Uyumu öğrenmiştir. Doğuştan getirdiği ağrıları sancıları yoktur Selim'in. Ya da o kadar yüzeyseldir ki, bunları yok saymıştır... Selim bir kişi hakkında ne düşündüğünü asla belli etmez... Başkaları ile bunu konuşur, ama bunu ona gidip söylemeye gerek yoktur... Bilir ki toplum ve uyum bunu gerektirir. Survival dediği oyunda, insanların yüzüne güler, samimiyetsizce hiçbir şey olmamış gibi davranır... Bir yakın arkadaşına söyleyemediği şeyleri başkasının yanında söylemekten çekinmezken, başka bir yakın arkadaşının yatak odası hakkındaki olasılıkları bir barda başkaları ile konuşmak da normaldir...

Uyum kelimesi de zor şimdilerde... Uyum olmadığın bir insan olmak mı? Uyum sineye çekmek mi? Uyum gerçekleri hasır altı etmek mi? Uyum gözünün içine baka baka kandırmak mı? Uyum bir yalan üzerine hayat inşaa etmek mi? Uyum çok susmak mı çok konuşmak mı? Uyum vurdumduymaz olmak mı? Uyum tölerans mı? Uyum kibar olmak mı, kibar kibar laf sokmak mı? Uyum insanları farkında olmadan kontrol etmek mi, kafalarına girmek, boşlukları doldurmak mı?

Senin Mete'yi eleştirdiğin noktada Selim, benim de senin ve senin gibileri eleştiresim geliyor. Hani bizi rahatsız eden, senin değiştiremeyeceğin, insanların katlanmak zorunda olduğu ama söyleyecek kadar cüretkar olmadığımız şeyler varya... Onlar... Sen Mete'ye soyun dedin, o soyundu, bir saatte Mete'nin resmini çıkardın tuvale yağlı boya. BİR SAAT! İşte Mete bu... Mete senin tuvale çaldığın kadar Mete. Onu senin tuvalinde görenler de öyle bilecekler... Her şey unutulacak, ama o tuval kalacak milletin kafasında... Bu durumda Mete'yi Mete yapan, Mete diye bilen tuvali gören bizler değil miyiz?

Bir arkadaşım bir ara demişti, şimdi anlam kazandı: "Orospuyu orospu yapan da biz, ibneyi ibne yapan da"... Hepsi ötekileştirdiklerimiz, normal curve içinde z=+-3 yaptıklarımız... İşte biz onları öyle kodladığımız için mi onlar +-3 oluyorlar, yoksa normalin gerisinde oldukları için mi bu isimleri kazanıyorlar, bilemiyorum... Belki bir çeşit döngüdür...

Bu uçurumun oluşmasında en büyük sebeb de insanların kendi bireysel ahlak felsefelerini belirlemede gecikmiş olmaları, ve toplumsal ahlak felsefesinin hali hazırda var ve erişmesi kolay olduğundan, insanların ona yapışıp kalmaları... Bireyin kendi ahlakını geliştirmediği toplumlarda toplumsal ahlak da birçok insana sıkıntı yaratır: Selimler vezir, Meteler rezil olur...

Eğitim şart ya :)





Yorumlar

Popüler Yayınlar