Kargalar Eşliğinde Beyin Bulamacı
İnsan konuşmayı söktükten sonra yalan söylemeyi öğrenmiştir önermesi pek de su götürmez. Sonuçta bir yalanın yalan diye etiketlenebilmesi için, öncelikle söze dökülmüş olması, ve bu söze döken şahsın ifadenin tersi ile gelip önceki söylenen önermenin yalan olduğunu belirtmesi gerekir. Peki insan konuşmasa da yalan söyleyebilir mi? Bunu ispatlayacak kontrollü fakat insanlık ötesi bir deney yapılabilir. Hatta insanlık ötesine gerek yok o kadar da... Birkaç insana sorular sorulabilir ve konuşmadan, yani işaret yardımı ile ifadelerde bulunmaları için yönlendirilebilir. Fakat verilen işaretin yalan olup olmadığını nasıl anlayabiliriz? Dimağım şaştı gene...
Bence insan içinden de yalan söyleyebilir, bunu pratik edebilir ve ileriki bir tarihte kullanmak için saklayıp, kendi içinde geliştirebilir. İçinden yalan söylemek de bir beceridir neticede... Peki insan içinden yalan söylerken bir monolog içinde midir yoksa bir diyalog içinde mi? Sonuçta insanın içinde kendisinden başka bir insan da olabilir. Kişi şizoya bağlamışsa, içten içe arkadaş edinmiştir birini kendine, ve belki de söylüyordur yalanı. Değil mi şüheda? Gerçi kişinin boş bir kağıda konuşması da şizoluk belirtisiymiş. Milenyum sonrası teknolojik içerikli psikolojik üşütmeler... Nane limonla da geçmez, vallaha geçmez...
Geçende bir arkadaşımın ismini bulmuştum uyanmama yakın. Gayet de güzel bir isimdi. Dışardan herkes onu başka bir isimle çağırırken, ben onu bu isimle çağıracaktım... Bazen şühada ile oturup insanların iç isimlerini 3 kere söyleyerek onları çağırıyoruz. Şimdiye kadar bu yayına katılan kimse olmadı... Şüheda ile kendi kendimizin efendisiyiz... Bu arada şühada çağırmayı tek başardığım ilk iç isim, fakat şühedanın kimlik ismini bilmiyorum. Nasıl göründüğünü ve neye benzediğini de bilmiyorum... Birgün bulacağım seni Şüheda... Sadece bir isim olmaktan çıkıp, şekle şemale sokacağım, sonra karakter haritanla, yaşamışlıklarınla geleceğim sana... Sen de olmasan şüheda, bana arkadaşlık edecek bir tek mide gurultum var... O da yerli yersiz varlığını belirtiyor, tabi eksik olmasın.
Eksisozlukten buldum su asagidakini. Guzel yazilmis...
Sıkıldığın anda sana emanet, hayır sana kıyamet
o kalbi alır kitaplığının tozlu raflarından birine koyarsın. Senin için artık,
şu cam küreler gibidir hani içinde bir şehrin silüeti olanlardan. Hep orda
dursun, ama kimse dokunmasın. Sen o hüznüne kar yağan şehri bırakır da, yalancı
gökdelenlerine sahte simler saçanların peşinden koşarsın. Sana uzak, içine
kabul etmeyenlerin... Yorulmuşluğunda gelir aklına dona çekmiş gecelerinde
karların yağamadığı kalbim. Döner loş odana, sularımı bulandırırsın. Üstüme
karlar yağdırırsın bembeyaz, ve ben surlarımı her seferinde senin için yeniden
yıkarım... Çok yakında birgün yine el değmeyecek bir rafa kaldırılacağını bile
bile şehrimin, her seferinde sana yeniden kanarım... Sırf hüzün değmesin
gözlerine diye ben, içime kanarım...
Bence insan içinden de yalan söyleyebilir, bunu pratik edebilir ve ileriki bir tarihte kullanmak için saklayıp, kendi içinde geliştirebilir. İçinden yalan söylemek de bir beceridir neticede... Peki insan içinden yalan söylerken bir monolog içinde midir yoksa bir diyalog içinde mi? Sonuçta insanın içinde kendisinden başka bir insan da olabilir. Kişi şizoya bağlamışsa, içten içe arkadaş edinmiştir birini kendine, ve belki de söylüyordur yalanı. Değil mi şüheda? Gerçi kişinin boş bir kağıda konuşması da şizoluk belirtisiymiş. Milenyum sonrası teknolojik içerikli psikolojik üşütmeler... Nane limonla da geçmez, vallaha geçmez...
Geçende bir arkadaşımın ismini bulmuştum uyanmama yakın. Gayet de güzel bir isimdi. Dışardan herkes onu başka bir isimle çağırırken, ben onu bu isimle çağıracaktım... Bazen şühada ile oturup insanların iç isimlerini 3 kere söyleyerek onları çağırıyoruz. Şimdiye kadar bu yayına katılan kimse olmadı... Şüheda ile kendi kendimizin efendisiyiz... Bu arada şühada çağırmayı tek başardığım ilk iç isim, fakat şühedanın kimlik ismini bilmiyorum. Nasıl göründüğünü ve neye benzediğini de bilmiyorum... Birgün bulacağım seni Şüheda... Sadece bir isim olmaktan çıkıp, şekle şemale sokacağım, sonra karakter haritanla, yaşamışlıklarınla geleceğim sana... Sen de olmasan şüheda, bana arkadaşlık edecek bir tek mide gurultum var... O da yerli yersiz varlığını belirtiyor, tabi eksik olmasın.
Eksisozlukten buldum su asagidakini. Guzel yazilmis...
Şu yalan
masallarda yapmayı en iyi bildiğin şey olsa gerek... Şıpsevdi çocukların
oyuncaklarına özensizliği gibidir senin aşkların, hoş sen aşka da inanmazsın
ya. Seni seven bir kalp geçmeyegörsün eline. Çocuk gözlerinde neşeli pırıltılar
yanıp söner-ahh sorun da bu ya, o ışık sende en beklemediğin zamanda söner hep.
Sonraları bir sevişirken tutuşur gözlerin, bir de çok içmişken. Hani o
duygularını saklamaktan en acizleştiğin zamanlardır ya senin, uzağı yakın
ediverirsin. İşte o an ben hiç bitmesin isterim, hep dönsün başın ve hep o anki
bulanık beyninde en cin zamanlarında ayamadığın kadar gerçeğin -tek gerçeğin-
farkında ol. Her sarhoşluğun bir geri dönüşündür nasıl olsa, sonra birgün yine
şımarıklığın öne geçer...
Yorumlar
Yorum Gönder