Otomobil Sürmek Bir San'attır
Beynin bir kısmı da araba sürmeden sorumlu değil mi? Benim o kısım ne zaman hasar aldı acaba? Tamam abartmayım, o kadar da kötü sürmüyorum... Sanırım sorun gözlerimde, iyi oranlayamıyorum. Oradan çıkarım diyorum, şu araca şu kadar yaklaşırsam çarpmam diyorum: ama çıkamıyorum, çarpmadan duramıyorum...
Sanırım beynimin o kısmının hasar görmesinin sebebi çocukluğuma denk gelir. Daha beş yaşındayken araba sürmeye heveslenmiştim. Babamdan arabanın anahtarını kaçırıp, arabaya biniyor ve anahtarı kontağa takıp babamın gelmesini bekliyordum. Herhalde bu beklemeler bir süre sonra sıkmaya başlamış olacak ki birkaç seferinde kontağı çevirdiğim oldu. Bu çevirmelerden en sonuncusu (yani beş yaşımdaykenki en sonuncusu) babamın arabayı viteste bıraktığı bir zamana denk gelmiştir. Araba hareket etmiş, ve az ilerideki kamyona bir güzel çarpmıştır. Arabanın önünün haşat olduğunu gören babam, yeşile dönmeden Hulk'a dönmeyi başarmış olacakki, beni arabanın önünü aratmayacak derecede haşat etti. Babamın kung fu stili uçan tekmeleri ile osmanlının geleneksel tokat atışını harmanladığını yıllar sonra düşününce farkedebiliyorum. Ertesi günkü sünnet törenimde takılan bütün para, altın arabanın tamir masrafına gitti. Bu yüzden yıllar boyunca sünnetli çocuklara tören sonrası alınan oyuncak ve benzeri hediyelere ezik ezik bakmışımdır. İşte araba ile olan çocukluk dönemi muhabbetim böyle kısa süreli oldu ve dönüşüm pek de iyi olmadı.
Ehliyet belgesini almak çok kolay oldu da, otomobile ısınmam pek öyle olmadı. Araba aynıydı, ama onu sürme sanatını öğretecek kişiler sıksık değişiyordu (kronolojik olarak: babam, annem, amcam, dayım, teyzem, ve bunların bazı kombinasyonları). Bu dersler beni de sıkmış olacak ki, ben de öğretmenler de bu uğraştan vazgeçtik.
Gel zaman git zaman kendimi Amerika'da buldum ve şartlar benim 10 kişi ortaklaşa aldığımız arabayı kullanmamı gerektirdi. Her şey çok iyi gidiyordu, takiii arabanın egsozunun düşmesi ve benim bir mobilete çarpma olaylarını yaşayana kadar. Egsozun düşmesi benden bağımsız bir olaydır, ben sürmesem de egsoz düşerdi (kesin düşerdi, yani sanırım düşerdi, düşerdi sanki yaa...). Gelelim mobilete çarpma olayınaa... Gece restorandan eve dönüyoruz. Artık karanlıktan mıdır, gözümün mobiletle aradaki mesafeyi iyi orantılayamadığımdan mıdır, yoksa adı 'turtle soup' olan restoranda turtle soup bulamadığımızdan ötürü üzüntümüzden midir bilinmez, yandaki arabadan kaçayım derken (arabanın suçu yok, suçlu gayet benim), mobilete doğru meyil ettim ve çarptım. Mobiletin sahibi zikzaklar çizmeye başlayıp, düşmeden durmayı başardı. Ondan sonrasını arkadaşlar hatırlatıyor, ben saf dışı kalmışım çünkü... Önce küfür etmiş, sonra gözlerimdeki korkuyu anlamış olacakki bastı gitti. O gün bugündür arabada bulunan arkadaşlar benimle mobiletleri gösterip 'buna vurursan bonus kazanacaksın, hadi şurdakine, şimdi burdakine' diyerek bayaa dalga geçerler.
Park etme bir yetenekmiş, park ettiğini yerinden çıkarmak ayrı bir yetenekmiş. Maalesef bunu da Amerika'da anladım, yaklaşık 4 sene sonra... Arabayı şekil 1'den şekil 2'ye nasıl getirdim hala anlamıyorum. Bence bu da bir yetenek olmalı. Sıkıştı kaldı araba diğer iki arabanın arasında. İleri gidemiyorsun geri gidemiyorsun. Bu durumda arabayı terk edip restorandaki garsondan yardım istedik. Garson 'çıkardığın gibi geri sok, öteki tarafa ver kıçını' demez mi? O noktada direksiyona geçme işini başka birine verdim. Çünkü, çıkarken bir kere öndeki, bir kere arkadaki arabaya çarpmalarımı düşünecek olursak, izlediğim rotayı geriye takip etmenin bu iki arabanın dış kaportası için pek de yararlı olmayacağı kanaatindeydim. Allahtan, hünerli şoförler var (buradan hünerli şoföre selamlar:)) da araba eski haline getirildi ve suç mahalinden kaçma kaçıldı. Arabanın sonraki akibeti (ertesi sabah çalındı da) benim direksiyon kabiliyetimle yakından uzaktan ilgili değildir.
Bakalım araba başında daha neler gelecek başıma? Bunun içindir ki hayalimdir arabamın olduğu kadar bir şoförümün de olması. Ayranım yok içmeye, atla giderim...
Sanırım beynimin o kısmının hasar görmesinin sebebi çocukluğuma denk gelir. Daha beş yaşındayken araba sürmeye heveslenmiştim. Babamdan arabanın anahtarını kaçırıp, arabaya biniyor ve anahtarı kontağa takıp babamın gelmesini bekliyordum. Herhalde bu beklemeler bir süre sonra sıkmaya başlamış olacak ki birkaç seferinde kontağı çevirdiğim oldu. Bu çevirmelerden en sonuncusu (yani beş yaşımdaykenki en sonuncusu) babamın arabayı viteste bıraktığı bir zamana denk gelmiştir. Araba hareket etmiş, ve az ilerideki kamyona bir güzel çarpmıştır. Arabanın önünün haşat olduğunu gören babam, yeşile dönmeden Hulk'a dönmeyi başarmış olacakki, beni arabanın önünü aratmayacak derecede haşat etti. Babamın kung fu stili uçan tekmeleri ile osmanlının geleneksel tokat atışını harmanladığını yıllar sonra düşününce farkedebiliyorum. Ertesi günkü sünnet törenimde takılan bütün para, altın arabanın tamir masrafına gitti. Bu yüzden yıllar boyunca sünnetli çocuklara tören sonrası alınan oyuncak ve benzeri hediyelere ezik ezik bakmışımdır. İşte araba ile olan çocukluk dönemi muhabbetim böyle kısa süreli oldu ve dönüşüm pek de iyi olmadı.
Ehliyet belgesini almak çok kolay oldu da, otomobile ısınmam pek öyle olmadı. Araba aynıydı, ama onu sürme sanatını öğretecek kişiler sıksık değişiyordu (kronolojik olarak: babam, annem, amcam, dayım, teyzem, ve bunların bazı kombinasyonları). Bu dersler beni de sıkmış olacak ki, ben de öğretmenler de bu uğraştan vazgeçtik.
Gel zaman git zaman kendimi Amerika'da buldum ve şartlar benim 10 kişi ortaklaşa aldığımız arabayı kullanmamı gerektirdi. Her şey çok iyi gidiyordu, takiii arabanın egsozunun düşmesi ve benim bir mobilete çarpma olaylarını yaşayana kadar. Egsozun düşmesi benden bağımsız bir olaydır, ben sürmesem de egsoz düşerdi (kesin düşerdi, yani sanırım düşerdi, düşerdi sanki yaa...). Gelelim mobilete çarpma olayınaa... Gece restorandan eve dönüyoruz. Artık karanlıktan mıdır, gözümün mobiletle aradaki mesafeyi iyi orantılayamadığımdan mıdır, yoksa adı 'turtle soup' olan restoranda turtle soup bulamadığımızdan ötürü üzüntümüzden midir bilinmez, yandaki arabadan kaçayım derken (arabanın suçu yok, suçlu gayet benim), mobilete doğru meyil ettim ve çarptım. Mobiletin sahibi zikzaklar çizmeye başlayıp, düşmeden durmayı başardı. Ondan sonrasını arkadaşlar hatırlatıyor, ben saf dışı kalmışım çünkü... Önce küfür etmiş, sonra gözlerimdeki korkuyu anlamış olacakki bastı gitti. O gün bugündür arabada bulunan arkadaşlar benimle mobiletleri gösterip 'buna vurursan bonus kazanacaksın, hadi şurdakine, şimdi burdakine' diyerek bayaa dalga geçerler.
Şekil 1 |
Şekil 2 |
Bakalım araba başında daha neler gelecek başıma? Bunun içindir ki hayalimdir arabamın olduğu kadar bir şoförümün de olması. Ayranım yok içmeye, atla giderim...
Yorumlar
Yorum Gönder