Zebercet Alaşımı
Dikkatimi şimdi cezbetti. Saat 4.44 pm olmuşken Kasımın 1'i, bizim şehre yine geldi bu başbelası kış ve soğuk. Öyle bir soğuk ki, 15 dakika dışarıda kalıp ısıtmalı bir yere girdiğin vakit, yüzünün yandığını hissediyorsun.
Ne yapıyordum, hangi makaleyi okumuştum, ne söz vermiştim kendime bu sabah uyandığımda, yazmaya başlayacaktım güya yeni makalaye. Nedense saati 5 etmişim, az sonra arabama yollanır, garajdan usul usul eve geçer, manasızca park edecek yer arar, sonra arabanın kitleme tuşunu ararım.
Dün yogaya gittim her Salı olduğu gibi. Sabah kalktığımda üstüme gelen o yoğun uykunun sebebi bu yoga seansları olsa gerek. Yoksa haftasonları doğru düzgün uyuyamıyorum.
Z
Bugün havuza gidecektim, ya da okulun spor kompleksine gidip biraz vucüt çalışacaktım. Sonra dedim ki 'bu iki gün üstüste vücut çalışılmaz' - kime göre neye göre? Tembelliğime bulduğum kendimce mantık kılıflarım. Zaten öyle yapmıyor muyuz hep? Yalanlarla yaşayıp onlardan mantık çıkarıyoruz, ve bu yalanlar bilincimize hiç nüfuz etmiyor sonraları.
Ze
İçimdeki öfke mi bu? Birine bağırmak mı istiyorum? Ben ne istiyorum gerçekten? Uzaklaşmak istiyorum, kendimden, benimle doğan bütün bilinmezliklerden. Bunaltım midemden başlayıp beynimde son buluyor. "Sakin ol adamım sakin ol", planlar zaten bozulma yükümlüdür. Ben kaçıncıyım gerçekten? Birinci değilim de, ikinci? Üçüncü?
Zeb
Önce yoğun bir boşluk. Hiçbir şey yapmama isteği. Eve geçme, binlerce zararlı yemek alma (kızarmış tavuk, m&ms, cookies), kendimi mutlu etmeyi neden bu hayırsız yiyeceklere bağlamışım? Ya da en başa dönme: eve git, yorganı başına çek, uyu ve unut. Melekler rüya sererler üzerime. Kabus görür, soluk soluğa uyanır, ve bütün olup bitenin sadece rüya olmasına sevinirim. Korktuğum hiçbir şey gerçekleşmemiş, oh be!
Zebe
O kadar kesin ve netti ki. Uzun uzun yazacaktım mesajda ne gerekiyorsa. Hayatımda gereksiz insanlar bulundurmayacaktım. Kendimi üzmemek için böyle bir çareye başvurmam gerekirdi. Bir insan senin hayatında olmayı sadece tesadüfler üzerine kurduysa, sen onu olabildiğince bir kararlılıkla yok edecektin. O kadar basit ki: 1-2-3-4, çok az bir sayı, ve sarsmaz beni, hem unuturum çok hızlı. Geçen hafta unutmuştum, bu hafta niye unutamayayım.
Hayat Zebercet'e dönüşmeye değmeyecek kadar güzel.
Bak yine bir kafe, yine kahvemi yudumluyorum bu yukarıdaki Zebercet alaşımından 15 gün sonra:
Kafenin tavanında üzerimize sarmaşıklar iniyor.
Kocaman bir yemek masası var.
Yemek masasını 5 kişi doldurmuş.
Uzun saçlı bir erkek, dede gözlüklü, uzun boylu, zayıf, sarışın, kulaklıkları sayesinde kafenin müziğini duymuyor. Öyle odaklanmış ki bilgisayarına, belki kulaklığındaki müziği de duymuyor.
Karşısında bir kız var, uzun saçlı, sarışın, suratına merak oturmuş, o da okuyor ekranından.
Masanın ortasında tam asyalı olmamakla birlikte gözleri sanki çekik biri oturuyor. O da ekranındaki agaç resimlerine bakıyor. Ahududulu smootiesini bitirmiş.
Tam yanımda siyahi bir çocuk kulağındaki yeşil kulaklarıyla bir şeyler dinliyor, dinlediğiyle eğleniyor bayağı. Omzu hareket halinde. Sanırım telefonunda hoşuna daha fazla gidecek başka bir şarkı bulma çabasında. Onun da bilgisayar ekranı açık, ekranında beyaz bir heykel suratı var, ya da ben öyle algıladım. Ama ekranına bakmıyor. Tamamıyla off task olmuş. Ve şimdi de bir oyun oynuyor sanki telefonunda.
Tam karsışında sarışın bir çocuk var. Onda da kulaklık var, rengi lacivert. Sarışın, siyah bir tshirt giymiş. O da telefonuna bakıyor, suratında tam da anlamamış gibi ya da tuhafına gitmiş bir ifade var. O da smoothie içmiş, ama ne çeşit bir smoothie idi anlaması güç. Dibine kadar bitirmiş dana!
Bu arada, Stranger Thingsin ikinci sezonuna başladık. Büyük ihtimalle bugün kalan bölümleri bitiririm.
Milwaukeedeki 4. kış da başladı. Artık bir şey yapmamak tüm gün o kadar bozmuyor beni. Kışın yapılabilecek şeyler sınırlı nasılsa. Ya da kendimi böyle kandırıyorum. Kışları sarkık göbeğim kazak ve ceketlerin altında kaybolunca yazın yaktığım ağıtları unutup kendimi yine karbonhidratlarla haşır neşir buluyorum. Bu durumdan en çok diş hekimim üzgün çünkü ne yaparsam yapayım, dişlerimdeki decay oranı hala düşmedi. Belki bu da kalıtsaldır.
Ne yapıyordum, hangi makaleyi okumuştum, ne söz vermiştim kendime bu sabah uyandığımda, yazmaya başlayacaktım güya yeni makalaye. Nedense saati 5 etmişim, az sonra arabama yollanır, garajdan usul usul eve geçer, manasızca park edecek yer arar, sonra arabanın kitleme tuşunu ararım.
Dün yogaya gittim her Salı olduğu gibi. Sabah kalktığımda üstüme gelen o yoğun uykunun sebebi bu yoga seansları olsa gerek. Yoksa haftasonları doğru düzgün uyuyamıyorum.
Z
Bugün havuza gidecektim, ya da okulun spor kompleksine gidip biraz vucüt çalışacaktım. Sonra dedim ki 'bu iki gün üstüste vücut çalışılmaz' - kime göre neye göre? Tembelliğime bulduğum kendimce mantık kılıflarım. Zaten öyle yapmıyor muyuz hep? Yalanlarla yaşayıp onlardan mantık çıkarıyoruz, ve bu yalanlar bilincimize hiç nüfuz etmiyor sonraları.
Ze
İçimdeki öfke mi bu? Birine bağırmak mı istiyorum? Ben ne istiyorum gerçekten? Uzaklaşmak istiyorum, kendimden, benimle doğan bütün bilinmezliklerden. Bunaltım midemden başlayıp beynimde son buluyor. "Sakin ol adamım sakin ol", planlar zaten bozulma yükümlüdür. Ben kaçıncıyım gerçekten? Birinci değilim de, ikinci? Üçüncü?
Zeb
Önce yoğun bir boşluk. Hiçbir şey yapmama isteği. Eve geçme, binlerce zararlı yemek alma (kızarmış tavuk, m&ms, cookies), kendimi mutlu etmeyi neden bu hayırsız yiyeceklere bağlamışım? Ya da en başa dönme: eve git, yorganı başına çek, uyu ve unut. Melekler rüya sererler üzerime. Kabus görür, soluk soluğa uyanır, ve bütün olup bitenin sadece rüya olmasına sevinirim. Korktuğum hiçbir şey gerçekleşmemiş, oh be!
Zebe
O kadar kesin ve netti ki. Uzun uzun yazacaktım mesajda ne gerekiyorsa. Hayatımda gereksiz insanlar bulundurmayacaktım. Kendimi üzmemek için böyle bir çareye başvurmam gerekirdi. Bir insan senin hayatında olmayı sadece tesadüfler üzerine kurduysa, sen onu olabildiğince bir kararlılıkla yok edecektin. O kadar basit ki: 1-2-3-4, çok az bir sayı, ve sarsmaz beni, hem unuturum çok hızlı. Geçen hafta unutmuştum, bu hafta niye unutamayayım.
Hayat Zebercet'e dönüşmeye değmeyecek kadar güzel.
Bak yine bir kafe, yine kahvemi yudumluyorum bu yukarıdaki Zebercet alaşımından 15 gün sonra:
Kafenin tavanında üzerimize sarmaşıklar iniyor.
Kocaman bir yemek masası var.
Yemek masasını 5 kişi doldurmuş.
Uzun saçlı bir erkek, dede gözlüklü, uzun boylu, zayıf, sarışın, kulaklıkları sayesinde kafenin müziğini duymuyor. Öyle odaklanmış ki bilgisayarına, belki kulaklığındaki müziği de duymuyor.
Karşısında bir kız var, uzun saçlı, sarışın, suratına merak oturmuş, o da okuyor ekranından.
Masanın ortasında tam asyalı olmamakla birlikte gözleri sanki çekik biri oturuyor. O da ekranındaki agaç resimlerine bakıyor. Ahududulu smootiesini bitirmiş.
Tam yanımda siyahi bir çocuk kulağındaki yeşil kulaklarıyla bir şeyler dinliyor, dinlediğiyle eğleniyor bayağı. Omzu hareket halinde. Sanırım telefonunda hoşuna daha fazla gidecek başka bir şarkı bulma çabasında. Onun da bilgisayar ekranı açık, ekranında beyaz bir heykel suratı var, ya da ben öyle algıladım. Ama ekranına bakmıyor. Tamamıyla off task olmuş. Ve şimdi de bir oyun oynuyor sanki telefonunda.
Tam karsışında sarışın bir çocuk var. Onda da kulaklık var, rengi lacivert. Sarışın, siyah bir tshirt giymiş. O da telefonuna bakıyor, suratında tam da anlamamış gibi ya da tuhafına gitmiş bir ifade var. O da smoothie içmiş, ama ne çeşit bir smoothie idi anlaması güç. Dibine kadar bitirmiş dana!
Bu arada, Stranger Thingsin ikinci sezonuna başladık. Büyük ihtimalle bugün kalan bölümleri bitiririm.
Milwaukeedeki 4. kış da başladı. Artık bir şey yapmamak tüm gün o kadar bozmuyor beni. Kışın yapılabilecek şeyler sınırlı nasılsa. Ya da kendimi böyle kandırıyorum. Kışları sarkık göbeğim kazak ve ceketlerin altında kaybolunca yazın yaktığım ağıtları unutup kendimi yine karbonhidratlarla haşır neşir buluyorum. Bu durumdan en çok diş hekimim üzgün çünkü ne yaparsam yapayım, dişlerimdeki decay oranı hala düşmedi. Belki bu da kalıtsaldır.
Yorumlar
Yorum Gönder