Haneler IV: 313 Numarali Oda
313 Numaralı Oda: Lisedeyken gerek beceriksizlikten, gerekse ciddi şekilde hücresinin çekirdeğine kadar nüfus etmiş ineklik vasfından, ben dahil birçok kız erkek ilişkisiz bir şekilde kapattığından, içimizden bazıları bu çıkma işini üniversiteye ertelemek zorunda kalmıştı. Hatta bir arkadaşın, şimdi ismi lazım değil ;) "ya ben üniversitede çıkamadan duramam" diye dediğini hatırlar gibiyim - nasıl bir duvar cırmalama varsa artık... Üniversite sınavı bizim nesil için hayat içinde yerleştirilmiş bir köprü niteliğindeydi, ya geçecektik ya da arkada kalıp çaresine bakacaktık. (Bu konuya [üniversite sınavının ruhlarını üzerindeki ekşi etkisi ve geri dönüşü olmayan zamanlar] daha sonra geri dönmem lazım). Benim üniversite sonrası için merak ettiğim şey daha başkaydı: hani aşk vardı ya üzerine şiirler şarkılar romanlar yazılmış, ben en çok onu merak ediyordum. Tabi bilirsin ki dost aşk beklenince bulunan, hedef edilince başarılan bir şey değildir. Sonuçta sen Aşkı bulmazsın, aşk seni bulur... Aşkın beni bulması için de üniversitede üç yıl beklemem gerekti.
313 numaralı oda başkaydı. Belki kampüste kendimi evde gibi hissettiğimden, belki oda arkadaşlarımla muhabbetin güzel olduğundan, ya da arkadaş çevresi ile devamlı gırgır şamata, ya da o senelerde hayatıma girmiş olan insanlar ve bana hissettirdiklerinden... Odanın bir önceki yurt odalarından hiçbir farkı yoktu: 6 kişi için 3 ranza kıç kıça, bir masa 3 sandalye, 1 küçük buzdolabı, 6 giysi dolabı... Oda ağırlıklı olarak Adanalilardan oluşuyordu. Ben dahil 4 kişi Adanadandık. Gördünüz Adanalıyız fakat hepimiz ayrı bir çeşitiz. Dörtümüzü yanyana koysan, hepimizin aynı şehirden geldiğini kimseye inandıramazsın. Adanalalıların üstüne bir Abhazyalı ve bir Giresunlu vardı odada. Belki de hepimizin birbirimizden farklı olması odayı benim gözümde güzel yaptı. Bu odada cekilmis bir videomuz vardi, her birimizin cins cins ciktigi... Deliler adli bir calismamiz diyelim ve gecelim. Videoda sadece oda ahalisi degil, odanin bilimum ziyaretcileri, bir antakyali ve bir [simdi nereli oldugunu hatirlayamadigim] arkadaslarimiz da vardi.
O odaya tasinmadan onceki yaz, ya da sonrasinda - zamanini yine kestiremiyorum, yazin almanca dersi almistim. Der di daslarla gecmisti o yazim; iste o yaz bolum degisikligine basvurdum, antalyali bir arkadasla tanistim [bu arkadas once rusyaya, sonra azerbaycana, en son da dubaiye gitti]. Bu arkadasla sonraki sene ayni odaya cikma plani yapmistik fakat kismet olmadi - hollandaya bir degisim ogrencisi olarak gittim o donem.
Fakat oraya gelmeden once, seramik ve tenis derslerini bir borc bilirim. Seramik dersi nelere sebeb oldu, oyleki simdilerde bir seramik dersi bulsam da benim hayatimda benzer bir degisiklik yapsa diyorum. Ama konu seramik dersinden cok 22 yaslarinda bir universite ogrencisi olmak. Simdi bir universite ogrencisi cok minimal gorunuyor gozume... O zamanlardaki benim yanima su anki benim yaslarimda birisi sadece ve sadece arkadasca yaklassa nasil davranirdim acaba? Ben universitedeyken, 35 yaslarinda bir arkadasim yoktu - ya da arkadas kavrami yasla gelen bir seydir. 22 yasindaki biri icin 35 yasindaki bir erkek ya da bayan ya abidir, ya da abla. Surdan durup bakinca, bu cumle cok avam gorunse de, o zamanki Echairin gercegi buydu. Bir zamanlar ben de avamdim - simdilerde de avamimdir belki, fakat bu avamlik da seviye seviyeyse, o zamanki avamligim corapla sandal giyinir cinsten bir seviyedeydi.
Simdi dusunuyorum da, bildigin Truva misali katman katmaniz: her sene yeni bir sehir insaa ediyoruz kendi uzerimize, sonra bu eskiler kaybolmuyor da dibe cokuyor. Bunun gibi kirintilar sayesinde altta hangi sehirler hangi medeniyetler kalmis goruyoruz. Kisinin kendi benliginin yillar onceki halinin bir sekilde medeniyet olarak algilanmasi cok mu tuhaf? Bu medeniyetleri de gelistiren hayata kattigimiz insanlar oluyor: Iste bu yuzden, bir zamanlar bir arkadasima da dedigim gibi, ben ben olmaktan cok biraz Ahmetim, biraz Mehmet, bir miktar Fikret, biraz da Saffet, Erdem, Adem dunya alem, at bir badem, Ulker Badem [buraya Reklam girsin]... Ama gercekten de oyle degil mi?
Unutmadan bu iki teorimi buyuk puntolarla yazayim. Yeri gelirse, birilerinin aklina gelirde yazilarinda bahsini gecirirlerse, beni cite etmelerini arz ederim:
Teori 1: Truva misali katman katmaniz, her sene yeni bir sehir insa ediyoruz benligimize.
Teori 2: Biz, biz olmaktan cok, hayatimiza girmis olan insanlariz. [Ornek: Ben biraz Ahmet, biraz Mehmet, vesaire...]
Zamaninda zaman hakkinda da buldugum, ya da buldugumu sandigim, bir teorim vardi. Seneeee 2009, yer, Amsterdam, adres: Molukenstraat... Sonra anlatayim bunu... O medeniyetime biraz daha var...
Donelim seramik dersine, ne sanat eserleri uretmistim o sene. Bir caydanlik yapmistim, evlerden uzak, caydanliga su dolduruluyor, ama istenilen yerden geri cikamiyor su. Oyle bir mimari dehaydi o caydanlik. Bir tane de Maske yapmistim, ne oldu o maskeye? Hicbir sey olmamissa, annem karli bir kis aksami onu odamda bulup ya kapiciya vermistir, ya cope atmistir - yalan cunku... Kapici Maskeyi ne yapsin, degil mi?
Teyzemlerin kapicisi vardi yillar once, megafondan "Hasan Efendi" diye bagirir, istediklerini siparis ederdi. Bizim kapicimiz oldu yillar sonra, nedense kast sistemi mi degisti, ya da bizim apartman mi daha basitti, biz hic kapiciyi efendi diye cagirmadigimiz gibi - kapicinin gorevi apartman dairesini temizlikten ibaretti. Halbuki ne kadar cok istemistim cocukken megafondan bir ekmek aldirmak istemeyi - iste insanin her istedigi olmuyor.
O sene cok sey degisti bende: ozetle buyudum - ya da buyudugumu sandim. 313 numarali oda sakinleri, ve o sene hayatima girenler degistirdi beni.
Son olarak birkac dipnot yazmayi borc bilirim:
DN1: Yazinki almanca dersini bir sonraki sene baska bir dersle devam ettim; tabii pratik olmayinca hicbir ise yaramadi. Hollandada kaldigim sene Hollandaca dersi aldim, ne onun ne de Almancanin bir faydasi oldu yeni bir dil ogrenmeme.
DN2: O yaz ilk defa bir yabancinin konserine gaza gelip gitmistik. Konserine tabi oldugum ilk yabancinin Pink olmasi da bir tuhaf. Acaba donuste bindigimiz o dolmusu hatirlar misin?
DN3: Ya ayni yaz, ya da bir sonraki, kardesim Istanbulu ziyarete gelmisti. Nasil halletiysek, arkadaslarin yardimi ile kizlar yurdunda kalmisti. Elimden geldigince Saray falan gezdirmistim. Baymisti haliyle.
DN4: Muhendislik basvurum istedigim gibi sonuclanmamisti. Birisinden kabul almistim, ama nedense Matematik daha agir basmis, bolum degistirmekten vazgecmistim. Aklima geldikce hala kafami duvarlara vurarim. O bolum degismeliydi :)
DN5: 22 Yemek bursu sayesinde bol bol yemekhanede yerdim yemegi. O seneler ogrendim Baligin yaninda helva mantigini - genelde cumalara denk getirirdi bu komboyu sodekso. Sonra sodekso degisti, yerine baska bir firma geldi.
DN6: Odadaki arkadaslar arasinda o sene bir kavga cikti, oyleki arkadasin birini acile goturmek zorunda kaldik. Eline dikis atildi arkadasin. Sonra ne tuhaftir ki, bu iki arkadas ayni eve cikti - gul gibi gecindiler diyemeyecegim :)
DN7: Ilk foto ceken cep telefonum o sene oldu. Belki de bu sayede bir cok olayi net hatirliyorum.
DN8: Yemekhanenin yakininda Kuzey Kantin vardi, sik sik Avrupa Yakasi izlemeye giderdik. Agzimiza pelesenk olan "Oldu Gozlerim Doldu" sozleri o seneye ait. Bazen mac olurdu, maalesef bir dizi izlettirmezlerdi. Anlasildigi uzere, anti-mac, anti-futbol, anti-bidibidi biriydim.
DN9: Ve o sene sonu, yaza dogru Leman Sam'dan Gul Guzeli sarkisi calmaya basladi benim icin.
Hey yillar...
Yorumlar
Yorum Gönder