Yogiler ve Namaste

Yaklaşık 4 haftadır haftada bir yoga dersine katılıyorum. Annem babamdan her bunaldığında yoga yapardı, ya da babamın büyük büyük dedesi hindistandan göç etmiş demek isterdim ama konu o değil. Amerika gibi bir şehirde iki kişiden birisi yoga ya da bir çeşit meditasyon yapıyordur. Gerçi üniversite yıllarında arkadaşlarımdan bazılarının yoga dersleri aldıklarını hatırlıyorum. Clemson Üniversitesinde de yoga dersleri vardı, peki neden bu kadar zaman aldı benim bir yoga dersine katılmam? Büyük ihtimalle içimde bir yerler yoga dersini erkekliğe yediremedi? NE ALAKA? Evet ne alaka! Bu belki de Adanalılıktan, Ne alaka, ya da benim içimde yıllardır varolan kendim olamama kumkumasindan - fakat hangimiz başkalarının ne düşündüğünü kafamıza takmadık. Kesin birçoğunuz ben ben ben diyorsunuz. Fakat ben o ben ben benlerden birisi olamadım. Tabi "başkası ne der" düşüncesinin üstesinden gelmenin yanı sıra, ilk birkaç dersin ücretsiz olması da var sanırım. Arkadaşımın arkadaşı sağolsun, yeni bir stüdyo açmış, bu durum benim gibiler yaradı... Açıkçası konu ne bedava ne de kişisel kendini bulma ile alakalı. Durum tamamen bir ihtiyaçtı. Ben o gün bir psikoloğa gider gibi yoga dersine gittim.

Ders şu yönden gerçekten işe yarıyor: vücudu esneteceğim diye ya da sabitleyeceğim diye çok kasılınca, ruhsal sağlığında da paralel olarak değişmeler oluyor. Nasıl değişmeler? Vücut yorulunca, zihinde düşünülecek dert kalmıyor pek, ya da varsa da dertler, hatırlamaya güç yetmiyor. Dediğim gibi 4 hafta yalandır gidiyorum ve henüz hareketlerin birçoğuna hakim değilim. Yinede uğraşım kendi gözlerimi yaşartıyor. En sevdiğim esneme hareketi tabiki balasana (child pose) :) Bakalım bu ne kadar gidecek? Bakalım bu hevesim ne kadar gidebilecek...

***

Amazon Prime sayesinde izlemek isteyip de izleyemediğim filmleri zaman buldukça izliyorum. Benjamin Button'ı izledim en son. Baya hoşuma gitti. Her ne kadar IMDB puanını kim neye göre belirliyor anlamasam da, 7.8 olan puanı bana göre az geldi. Cate Blanchett'a bir kez daha hayran oldum. Şimdiye kadar oyunculuklarını izlemekten zevk duyduğum iki kadın oyuncu var: biri Cate Blanchett diğeri de Meryl Streep. Aslında bu liste daha da uzar fakat aklıma en hızlı gelenler bunlar. Konuya gelecek olursak, aslında merak ettim senaryo bir romandan mı adapte edilmiş diye - çünkü öyle bir havası vardı. Ve tahmin ettiğim gibi, aynı adlı Scott Fitzgeraldın hikayesinden adapte edilmiş. Bu aralar Fitzgeralda hayat hikayesi dizi haline getirilen "Z - The beginning of everything" den dolayı ayrı bir hayranlığım var. Dizinin ana karakteri Scott Fitzgeral'ın eşi Zelda Fitzgerald aslında: ikilinin 1920lerde başlayan sallantılı hayatlarını, psikolojik buhranlarını anlatıyor. Benjamin Button'a geri dönecek olursak, gerçekten de efsane bir hikaye diyebilirim. Yaşlı bakım evinde başlayan Benjaminin hayatı ona eşlik etmiş ana karakterlerle birlikte aynı yerde son buluyor. Küçük yaşta hayatına giren Daisy ile ilişkisi çok farklı bir ilişki: önce büyük adam küçük aşk gibi başlıyor, aslında her iki karakterde filmin başında çocuk ruhuna sahip. Daha sonra Daisy büyürken Benjaminin gençleşmesi ile ikili üzerinden geçen birçok olaydan sonra çift ardından da eş oluyorlar. Filmin sonunda ise Daisy Benjamine annelik yaptığını görüyoruz. Masalsı anlatım izleyiciyi filmin içine çekiyor. Keşke zamanında izleyebilseydim diyorum. (Bazen hikayeleri çok arkadan takip ediyorum nedense)...

Some people, were born to sit by a river. Some get struck by lightning. Some have an ear for music. Some are artists. Some swim. Some know buttons. Some know Shakespeare. Some are mothers. And some people, dance.

***

Ve yine bir Game of Thrones sezonu sonuna geldik. Bundan sonrası öncesi gibi spoiler içerir. Sezon finali geçen sezon kadar şaşırtmadı beni. Geçen sezon her karakterin hikayesi neredeyse sürprizli bitti denilebilir: Cersei Septi ve içindekileri havaya uçurdu, Arya Walder Freyi öldürdü, Jon Snow'un aslında Lyanna Starkın oğlu olduğunu ve dolayısı ile Targaryen varisi olabileceğini Bran sayesinde öğrendik, ve Daenerys Westeros'a büyük bir orduyla yelken açtı. Bu sezon ise Littlefinger'ın sonu dışında her şey beklenen bir şeydi: Cersei'nin söz verip sallamaması, White Walkerların ejderha ile Duvarı delip geçmeleri... Belki Jamie'nin öteki tarafa geçmesi de biraz beklenmedikti... Ama onun dışında her şey hikayenin gidişatına ve karakterlerin genel profiline uygun gitti... Son sezon da büyük ihtimalle, Winterfell'de White Walklerlar büyük karşılaşmayı, Dany'nin Ejderhaları ve bir dolu ordu ile yardıma gelmesini, Dany-Jon Snow Teyze Yeğen ilişkisi çıkmazını, ardından bu ikilinin güçlerini birleştirip Cerseinin orduları ile karşılaşmasını izleyeceğiz sanırım. Cersei'de bos durmayıp Essostan bir dolu ordu getirecek bu karşılaşma için. Yani iki tarafında güçleri büyük ihtimalle eşitlenmiş olacak. Branın karakteri üzerinde bu sezon çok durulmadı, aynı şekilde de Melisandre'nin de Essos'tan geri dönüp hikayeye boyut kazandıracaklarını düşünüyorum. Arya'nın bu White Walker'lı savaşta önemli bir rolü olabileceği gibi, sonraki Cersei ile olan savaşta da main-killer olarak karşımıza çıkabilir (sonuçta Cersei hali hazırda listesinde). Gelecek sezon en çok görmeyi beklediğim şey ise Jon Snow'u ejderha ile Westeros semalarında salınması. (Bu arada ben bu ejderhalara binebilecekler arasında Jon Snow, Thrion Lannister diye düşünürken, White Walker ikincilik koltuğunu kaptı ya laa)...

Yorumlar

Popüler Yayınlar