Adı Bende Saklı
Yine depresif bir yazı ile karşı karşıyasınız.
Peki neden?
Belki hayat depresif, belki ben, belki de depresyondan haz edenlerdenimdir. Depresyon psikolojik bir sorun olarak görünürken, nedense melankoli daha anlaşılabilir bir durum addedilir. Henüz okuduğum wikipedia textine göre, melancholic dört kişilik tipinden birine denk gelmekte. Aslında tanımına baktığımızda (analytic, wise, quiet), pek de depresif çıkmıyor: daha çok sessiz, içedönük gibi anlaşılabilir melankolik.
Aylardan olmuş Haziran, ve yıl 2017. Bu sene için planlanan ne varsa yerine getirilmedi neredeyse. Yaşıyoruz işte. Geçen sene bu zamanlar bilinmezliğin verdiği stresle, acaba gelecek sene bu zamanlar nerede olacağım diye düşünürken, kendimi yine burda buldum. Stres olmaya gerek yoktu belki, fakat ben kendimi aylar boyunca başka yerlere programlamıştım. Küçük bir güney kasabası, ya da hiç ismini duymadığım bir yer, belki de san diego dolayları. Bir ara kanadada iş bulmayı bile istedim son zamanlarda gelişen politik durumlar sebebiyle. Fakat hala buradayız - arabam bozuldu üç-beş kere, kilo vermedim, amerikadaki varlığım H1-Bden öte geçemedi, tatil yapamadım, ailemi göremedim.
Medim, madım, mıdım...
Duraydım böyle, acaydım gollarımı, gitme diyeydim. Diyemediiiiiiiiim....
Ve bir kedim bile yok. Sezen bu şarkıda, "üzülme, bak ben de yalnızım, dert etme, olur bir şeyler yine bu şehirde" demek istiyor. Kedimin olmamasına artık o kadar üzülmüyorum.
Kedisi dertti, alacası dertti,
Pembe giyerdi, herkes ona baksın,
Onunla ilgilensin isterdi.
Bir yerlere gelmek isterdi.
İsterdi oğlu isterdi...
"Ne çektin bee" kime denir diye sorsalar
En çok ona denirdi.
"Bir yerlere gelecek diye"
Çok didindi çok çekti bee...
"E didindin de ne oldu?"
"Olamazsın demiyorum, haşaa"
"Olsan ne olurdu diyorum"
O da didinmiş işte bir yerlere gelebilmek için.
Eğitim diye direten ebeveynler kervanında
Onunkiler de olacak ki
Ya da çok yakın bir arkadaşından heveslenmiş olmalı
Kendini bir lisans bir yüksek lisans diploması ile donatmış.
Ama ne çare...
Elde yok avuçta yok...
Amerika gibi bir ülkede
Seni tam zamanlı çalıştırırlar da
Öldün mü, kaldın mı,
Hastalandın mı, topalladın mı diye bakmazlar
Kapının önüne koyarlar hastanenin...
Hastane dedin de aklıma geldi...
Hani hastaneden çıkmıştım.
Dört dişimi de mükemmel işkence teknikleri ile çekmişlerdi.
Gururdan gel de al diyememiştim.
Doktorlara sordum ameliyattan önce,
"Ameliyat sonrası yürüyebilir,
Dans edebilir, araba sürebilir,
Hatta parende atabilir miyim" diye...
"Atabilirsin" dediler son tahlilde.
Ameliyatın ortasında kız öğrencilerden biri ağlamaya başladı.
Yanağımı içten yırttılar, sonra diktiler.
"Alooo, napıyorsunuz? O elma yanak bana lazım!"
Diyecektim, diyemedim.
Medim, madım, mıdım.
Çünkü ağzımdalardı hala bir doktor ve hemşirenin elleri...
Başka doktorlar geçti odanın kapısının önünden
Gözlerinde bir endişe...
Belki "4 dişi 1 saatte çekemez" diye düşündüler.
Belki "Yanağını delmeseler iyiydi" dediler.
Ameliyat bitti,
Dudağım sarkıktı kazara vurulan fazladan anestezi iğnesi ile.
Ağlak kızın yanına gittim.
"You did a good job" dedim.
"Bak diktiler yanağımı" demek istedim.
Kız şaşkınlıkla, "YOU did a good job" diye teselli etti.
Arka kapıdan çıktım.
Kapıda kimseler yoktu.
Her yer kırmızı...
Taksi çağırdım, vazgeçtim.
Her yer kırmızı...
Eczane, ilaçlar. 40 dakika bekleme...
İnsanların ilginç bakışları.
Her yer kırmızı
Başka taksi çağırdım.
Beni eve götürebilen ilahi taksi...
Her yer kırmızı.
Sonra sen geldin.
Ben gel demeseydim belki gelmezdin bile...
İşte biri, işte hasta yakını...
İşte Hasta Bakıcı...
O ev, ne kadar da yakındı şehir merkezine,
Sıkılmıştın kendi evinden,
Sıkılmıştın kilometrelerce yol gitmekten.
Sıkılmıştın gece yarıları
Ayaz yüzümüze yüzümüze vururken ıslığını
O yollara düşüp o kapıyı açmayı o kediye bakmayı.
O ev, duvardaki resimlere takıldın ilkin.
"Bir gün, belki ben de" dedin "o resimlerde..."
"Bir gün, belki sen de" dedim...
Siyah beyazlar kervanına katıldın...
Bir tarafta anam babam kardeşim
Bir tarafta sen, karadutum, çatalkaram, çingenem...
Sonralarda bir polaroid, yine siyah beyaz,
Yine ben o başak tarlalarının içinde
Yine ben o evde,
Pijamalarımdan akan o asaletimle...
O evden çıktık,
Yürüdük sen şipşak ve ben seyyah
O binalar, o konaktan akan sarmaşıklar
Köpekler, köpek yürütücüler
Bak orada yine o eski sinema
O bilindik kafe, o en çok sevdiğin kafeinli
Tatlı, buzlu, pembe içecek.
O suratsız karı, sana huysuz, bana huylu.
Seni orada bulmuştum bir Perşembe akşamı
Darılmıştın cicim bana
Hiç bakmıyordun bu yana
Yine o suratsız, sana huysuz bana huylu kadın
Ne hazindir yerli yersiz ağıt yakan o çocuk.
Gözleri çanak, yanakları ıslak...
Ne olur be, affet cicim
Affet be karadutum, çatalkaram, çingenem...
Koyma bu deliyi gözü yaşlı...
İşte bu yüzden o suratsız karı sana huysuz bana huylu...
O kafeden çıktık,
Yürüdük sen şipşak ve ben seyyah.
O sinema, sen Mia ve ben Sebastian
Another Day of Sun
O sinemanın karanlığında
Dönüp dönüp bana bakardın
Ön dişlerini öne çıkaran gülüşünle
"Bakma" derdim içimden
Sevme, çünkü ben karanlığım biraz, çirkinim
Bakışların batardı, sancılanırdı karnım.
Sinemadan çıkar yemeğe giderdik
En sevdiğin restoran
En sevdiğin sebzeleri getirirlerdi masamıza
Sen umursamazdın ne ısmarladığına
İçinden et çıkardı mantar çıkardı sevmesen de
Ses etmez sakin sakin çıkarırdın bunları sandviçinden
Sonra ben susardım, sen yine bana bakardın
Kaçırırdım gözlerimi yine, sorun olurdu
Bu sefer ben bir şeyler anlatmaya çalışırdım
Arkamızdaki masayı dinlemeyi tercih ederdin
Manasızca kavga ederdik
Ne çok kavga ederdik
O restorandan çıktık,
Bir beyaz araba kovalıyordu bizi
Durup geçmesini beklerdik.
Korkardın beyaz arabalardan
Bir gün sebebsiz yere darp eden
O kahrolası adam da
Bir beyaz arabadan inmemiş miydi?
Korkulacak ne çok şey vardı
İnsanlar anlamazdı
Her şey mükemmel bir biz noksandık
Sonra?
Sonrası bir karmaşa.
Bir yaz gecesinde sahil kasabası
Karanlığa doğru uzayan gölgelerimiz
Ertesi sabah o hazin sahil yine
Sen ben ve başkaları
Hepimizin içini acıtan gerçek
Uzun bir sessizlik
Mesafeler iki santim uzağındayken
Parçalanmışlık
Buzdolabında beklettiğin mor bir gül bile
Kurtaramaz bizi artık
Sonra?
Sonra sen kaybettin kendini
Senden kalan ne varsa
Bir hastanede bulabildik hepsini
Hastane, polisler, raporlar
Ne soğuktur o oda
Çok da yalnızsındır şimdi.
Halbuki uzak diyarlarda evli barklı
Mutluluk en çok onun hakkı
Bu yorgun dökük kırık hikayenin de
Adı bende saklı
Sevmek ne kolaymış be...
Peki neden?
Belki hayat depresif, belki ben, belki de depresyondan haz edenlerdenimdir. Depresyon psikolojik bir sorun olarak görünürken, nedense melankoli daha anlaşılabilir bir durum addedilir. Henüz okuduğum wikipedia textine göre, melancholic dört kişilik tipinden birine denk gelmekte. Aslında tanımına baktığımızda (analytic, wise, quiet), pek de depresif çıkmıyor: daha çok sessiz, içedönük gibi anlaşılabilir melankolik.
Aylardan olmuş Haziran, ve yıl 2017. Bu sene için planlanan ne varsa yerine getirilmedi neredeyse. Yaşıyoruz işte. Geçen sene bu zamanlar bilinmezliğin verdiği stresle, acaba gelecek sene bu zamanlar nerede olacağım diye düşünürken, kendimi yine burda buldum. Stres olmaya gerek yoktu belki, fakat ben kendimi aylar boyunca başka yerlere programlamıştım. Küçük bir güney kasabası, ya da hiç ismini duymadığım bir yer, belki de san diego dolayları. Bir ara kanadada iş bulmayı bile istedim son zamanlarda gelişen politik durumlar sebebiyle. Fakat hala buradayız - arabam bozuldu üç-beş kere, kilo vermedim, amerikadaki varlığım H1-Bden öte geçemedi, tatil yapamadım, ailemi göremedim.
Medim, madım, mıdım...
Duraydım böyle, acaydım gollarımı, gitme diyeydim. Diyemediiiiiiiiim....
Ve bir kedim bile yok. Sezen bu şarkıda, "üzülme, bak ben de yalnızım, dert etme, olur bir şeyler yine bu şehirde" demek istiyor. Kedimin olmamasına artık o kadar üzülmüyorum.
Kedisi dertti, alacası dertti,
Pembe giyerdi, herkes ona baksın,
Onunla ilgilensin isterdi.
Bir yerlere gelmek isterdi.
İsterdi oğlu isterdi...
"Ne çektin bee" kime denir diye sorsalar
En çok ona denirdi.
"Bir yerlere gelecek diye"
Çok didindi çok çekti bee...
"E didindin de ne oldu?"
"Olamazsın demiyorum, haşaa"
"Olsan ne olurdu diyorum"
O da didinmiş işte bir yerlere gelebilmek için.
Eğitim diye direten ebeveynler kervanında
Onunkiler de olacak ki
Ya da çok yakın bir arkadaşından heveslenmiş olmalı
Kendini bir lisans bir yüksek lisans diploması ile donatmış.
Ama ne çare...
Elde yok avuçta yok...
Amerika gibi bir ülkede
Seni tam zamanlı çalıştırırlar da
Öldün mü, kaldın mı,
Hastalandın mı, topalladın mı diye bakmazlar
Kapının önüne koyarlar hastanenin...
Hastane dedin de aklıma geldi...
Hani hastaneden çıkmıştım.
Dört dişimi de mükemmel işkence teknikleri ile çekmişlerdi.
Gururdan gel de al diyememiştim.
Doktorlara sordum ameliyattan önce,
"Ameliyat sonrası yürüyebilir,
Dans edebilir, araba sürebilir,
Hatta parende atabilir miyim" diye...
"Atabilirsin" dediler son tahlilde.
Ameliyatın ortasında kız öğrencilerden biri ağlamaya başladı.
Yanağımı içten yırttılar, sonra diktiler.
"Alooo, napıyorsunuz? O elma yanak bana lazım!"
Diyecektim, diyemedim.
Medim, madım, mıdım.
Çünkü ağzımdalardı hala bir doktor ve hemşirenin elleri...
Başka doktorlar geçti odanın kapısının önünden
Gözlerinde bir endişe...
Belki "4 dişi 1 saatte çekemez" diye düşündüler.
Belki "Yanağını delmeseler iyiydi" dediler.
Ameliyat bitti,
Dudağım sarkıktı kazara vurulan fazladan anestezi iğnesi ile.
Ağlak kızın yanına gittim.
"You did a good job" dedim.
"Bak diktiler yanağımı" demek istedim.
Kız şaşkınlıkla, "YOU did a good job" diye teselli etti.
Arka kapıdan çıktım.
Kapıda kimseler yoktu.
Her yer kırmızı...
Taksi çağırdım, vazgeçtim.
Her yer kırmızı...
Eczane, ilaçlar. 40 dakika bekleme...
İnsanların ilginç bakışları.
Her yer kırmızı
Başka taksi çağırdım.
Beni eve götürebilen ilahi taksi...
Her yer kırmızı.
Sonra sen geldin.
Ben gel demeseydim belki gelmezdin bile...
İşte biri, işte hasta yakını...
İşte Hasta Bakıcı...
O ev, ne kadar da yakındı şehir merkezine,
Sıkılmıştın kendi evinden,
Sıkılmıştın kilometrelerce yol gitmekten.
Sıkılmıştın gece yarıları
Ayaz yüzümüze yüzümüze vururken ıslığını
O yollara düşüp o kapıyı açmayı o kediye bakmayı.
O ev, duvardaki resimlere takıldın ilkin.
"Bir gün, belki ben de" dedin "o resimlerde..."
"Bir gün, belki sen de" dedim...
Siyah beyazlar kervanına katıldın...
Bir tarafta anam babam kardeşim
Bir tarafta sen, karadutum, çatalkaram, çingenem...
Sonralarda bir polaroid, yine siyah beyaz,
Yine ben o başak tarlalarının içinde
Yine ben o evde,
Pijamalarımdan akan o asaletimle...
O evden çıktık,
Yürüdük sen şipşak ve ben seyyah
O binalar, o konaktan akan sarmaşıklar
Köpekler, köpek yürütücüler
Bak orada yine o eski sinema
O bilindik kafe, o en çok sevdiğin kafeinli
Tatlı, buzlu, pembe içecek.
O suratsız karı, sana huysuz, bana huylu.
Seni orada bulmuştum bir Perşembe akşamı
Darılmıştın cicim bana
Hiç bakmıyordun bu yana
Yine o suratsız, sana huysuz bana huylu kadın
Ne hazindir yerli yersiz ağıt yakan o çocuk.
Gözleri çanak, yanakları ıslak...
Ne olur be, affet cicim
Affet be karadutum, çatalkaram, çingenem...
Koyma bu deliyi gözü yaşlı...
İşte bu yüzden o suratsız karı sana huysuz bana huylu...
O kafeden çıktık,
Yürüdük sen şipşak ve ben seyyah.
O sinema, sen Mia ve ben Sebastian
Another Day of Sun
O sinemanın karanlığında
Dönüp dönüp bana bakardın
Ön dişlerini öne çıkaran gülüşünle
"Bakma" derdim içimden
Sevme, çünkü ben karanlığım biraz, çirkinim
Bakışların batardı, sancılanırdı karnım.
Sinemadan çıkar yemeğe giderdik
En sevdiğin restoran
En sevdiğin sebzeleri getirirlerdi masamıza
Sen umursamazdın ne ısmarladığına
İçinden et çıkardı mantar çıkardı sevmesen de
Ses etmez sakin sakin çıkarırdın bunları sandviçinden
Sonra ben susardım, sen yine bana bakardın
Kaçırırdım gözlerimi yine, sorun olurdu
Bu sefer ben bir şeyler anlatmaya çalışırdım
Arkamızdaki masayı dinlemeyi tercih ederdin
Manasızca kavga ederdik
Ne çok kavga ederdik
O restorandan çıktık,
Bir beyaz araba kovalıyordu bizi
Durup geçmesini beklerdik.
Korkardın beyaz arabalardan
Bir gün sebebsiz yere darp eden
O kahrolası adam da
Bir beyaz arabadan inmemiş miydi?
Korkulacak ne çok şey vardı
İnsanlar anlamazdı
Her şey mükemmel bir biz noksandık
Sonra?
Sonrası bir karmaşa.
Bir yaz gecesinde sahil kasabası
Karanlığa doğru uzayan gölgelerimiz
Ertesi sabah o hazin sahil yine
Sen ben ve başkaları
Hepimizin içini acıtan gerçek
Uzun bir sessizlik
Mesafeler iki santim uzağındayken
Parçalanmışlık
Buzdolabında beklettiğin mor bir gül bile
Kurtaramaz bizi artık
Sonra?
Sonra sen kaybettin kendini
Senden kalan ne varsa
Bir hastanede bulabildik hepsini
Hastane, polisler, raporlar
Ne soğuktur o oda
Çok da yalnızsındır şimdi.
Halbuki uzak diyarlarda evli barklı
Mutluluk en çok onun hakkı
Bu yorgun dökük kırık hikayenin de
Adı bende saklı
Sevmek ne kolaymış be...
Yorumlar
Yorum Gönder