Kevaşe Zaman Oyunları

Zaman denilen o oynaklığı bitmeyen kevaşenin bir oyunuydu bu: o kevaşe ya insanları birbirlerine gözünün ucuyla gösterip sonra yerlerinden eder, ya da saçma sapan bir yerde imkansızı imkanlaştırıp bir araya getirirdi.

Zaman bizi önce tanıştırdı: aynı masada farklı insanlarla neredensin ne yazarsın ne çalışırsın oyunları oynattırdı... Yemekler yendi oyunlar oynandı o masada, sonra gittiler hepsi teker teker. Bir ben kaldım, çünkü benden başka yanımda taşıyabileceğim bir canlım olmadı, olamadı... Masa gitti, yemekler gitti, insanlar gitti... En sonunda da ben gittim... O hikaye orada öylece asılı kaldı...

İnsanlar geldiler, gittiler, şehir değiştirdiler, ülke değiştirdiler, öldüler, kaldılar, galip oldular, başarısızlıklarından yeni hayatlar çıkardılar, sevdiler, umursamaz oldular, umursamazlıklarının farkına varıp umursar oldular, terk ettiler, terk edildiler, itiraf ettiler, haklarını helal ettiler, hüngür hüngür ağladılar, sattılar - hem de en ihtiyaçları oldukları anda sattılar, yanlış anladılar, üzdüler, sinir ettiler, yazık ettiler, sıkıldılar, vazgeçip vazgeçip tekrar başa döndüler, affettiler, sonsuza kadar vazgeçtiler, çok sevdiler, üzdüler, yok saydılar, bir bok sandılar, kafaya taktılar, değer verdiler değere değmeyeceklere, umud ettiler, sonra bu umutla bir yere varılmayacağını anladılar, lüzumsuzca para harcadılar, yaşadılar işte... içtiler, içtiler, içtiler...

Böyle böyle 2012'yi 2014'e bağladılar: Zamanda Takla Attılar...

Sonra bir akşam ismi unutulmaya yüz tutmuş bir ruh, ya da ruhu erimiş bir beden, yok olmasına dakikalar kala bana en olmayacak sırrı söyledi: ben yaşıyorum... ben ölmedim... 

Ben aslında yaşadığını bile bilmezken, seni tam unuttuğum bir vakitte, hayat anlamını yitirmeye başlamışken, beni sana getirmiş 8 mevsim sonra. Kalbimin sinyallerindeki yeterliliğini duydum içinde: dıp dıp, dıp dıp, dıp dıp... 

Ben de varım, yaşıyorum hala

Damarlarımdaki kanın niçin pompalandığı işte tam o anda anlam kazandı. Halbuki, bilmezsin, vazgeçmiştim... Saat sayıyordum son güne: 2019 Aralık deyip duruyordum içimde bir yerlerde...

Senin yaşadığını biliyordum, da nerede, ve sen beni bulmaya çalışacak mıydın? Buna uğraşman için hiçbir nedenin yoktu. Ben sadece herhangi bir sayının soluna yerleştirdiğin sıfırdım: koyabilirdin, ama koysan da bir şey değişmezdi... Ya da binlerce sıfır eklesen de olurdu: onların arasında kaynar giderdim... Ayırt edemezdin de beni o kadar birbirine benzer sıfırların arasında... 

En kısa zamanda kendime siber bir medyum buldum ve arada bağlantı sağlayabileceğimiz bir bilgisayar. 

"Ey ruh" dedi siber medyum, yıllar öncesinde tanışılmış ve sonrasında unutulmuş Echair seninle konuşmak istiyor, geldiysen "geldim" de... İşte o sırada siber bağlantının sağlandığı bilgisayarın masaüstünde bir tıklama sesi duyuldu, bir tıklama daha...

Ruh varlığını belli etti işte... Sonrası bir karmaşa: ya medyum işini yarıda bıraktı, ya Ruhun ilgisizliği vardı, ya da olası meşgaleler. Bu ruhani iletişim öylece kaldı zamanın birinde, sanki ne öncesi ne de sonrası yokmuş gibi...

Unuttum sandım bu ruhu, ve çağırdığımı da sonraki günlerde... Ve bir gün, tam da gelişigüzel sokağın birinde yürürken karşılaştım bir beden ile...

Artık hayatın bir anlamı vardı...

Mili-saniyede gelişen karşılaşma ve birini birine benzetmenin neticisende gözlere bulaşmış o soru işaretleri iki insanın gözlerini manasız bir uzunlukta bağladı. Sonra bir mesaj: "Selam, sanırım geçen haftalarda haberleşmiştik. O kadar uzun süre bakakalmamın sebebi seni tanıdığım birine benzetmiş olmam. Bir ara görüşelim."

Günlerdir soruyordum kendime o kadar saat boyunca neden o yolu gittim diye... Tek başına sürülen eski bir araba seni pek tabi mevsimlerden çıkarıp mevsimlere sokabilir: Kavurucu bir yazdan çıkıp, Ruhların donduğu bir kışa girmiştim... Beni ne bekliyordu o uzun yolun sonunda...

Bir araba duracak uzakta bir yerde, 
İçinden bir insan çıkacak,
En yakındaki kapının eşiğine basacak ayağını,
Bir insan tanıyacak yüzü bilinmez, sesi bilinmez,
Geleceğe atanmış bir vatandaş, milliyeti bilinmez...

Öyle de oldu sonunda.

Biriktirdiğim binlerce hikaye, akşamdan başlayıp sabahlara kadar anlatmaktan usanmayacağım insan panaromaları, hikayemi benden çıkarıp başkasında bir anlam kazandırdı, ya da kendimce anlam yükledim kendime, hikayeme, o insan panaromalarına...

Echair: Zamanımız az...
Şuheda: Olsun...
Echair: Sonrasını da biliyorsun...
Şuheda: Onca şeyden sonra artık hiçbir şey üzmez gibi seni... İnsanlar ya bilinen şeyleri sıradanlığıyla yaparlar: evlenirler, iş sahibi olurlar, para kazanırlar, çocuk yaparlar... ya da bilinen şeyleri yapanları izlerler...Suyun tabiyatında akmak varsa, bırak aksın hürce, ellerin sadece bulanır, ya uçup gider, ya elinden akar tuttuğunu sandığın. Bırak o su olsun hep doğallığında...

Ey Ruh,

Ben Echair, hiç de tanımadığın bir coğrafyada hayalinin yetmeyeceği bir Berci Kristi Çöp Masalı gibi üç katlı bir evin üçüncü katının bahçeye bakan bir dairesinde doğmadım, ama doğum evinden sonra gece yarısı, bilemeden ertesi gün oraya getirdiler... Dinleyip de unutacağın ya da en fenası "bana bunu şimdi neden anlatıyorsun ki" diye bakacağın birkaç gereksiz detay paylaşmak isterim o Meydan Mahallesi ile alakalı. Bunun aynısını daha önce yaşadığım için olası umursamazlıklarına veya sıkıltılı bakışlarına hazırım. Bu yüzden üzmeye gücün yetmez bir kalp taşır gibi oldum son günlerde... 

O bahçe varya o bahçe, biz o bahçede de ruh çağırdık, kuzenimizin birini bu yüzden o korkuyla evine kaçırdık, kedi yavrulattık, kediler pireli ben pireli herkes pireli... Bir hafta şampuana hasret sirke ile yıkandı başım, kardeşimin saçı kazındı... Sonra bir apartman boşluğuna komşu çocuğu düştü... 

Ey Ruh

Aslında sana anlatmak isterdim bazı şeyleri...Çünkü bilmelisin ki aynı hataları sen de yapma. İşte bu yüzden anlatıyorum ya sana, en azından ders al diye. Biliyorum, hepimiz farklıyız, hatta ortak hiçbir paydamız da yok gibi... Ancak farklı olman benim bu konferansıma son vermem için yeterli bir sebeb değil... Varsay ki toplantının ismi ilgini çektiği için ayakların seni bir toplantı odasına getirmiş ve her ne kadar pişman olsan da, profesyonellik gereği konuşma bitene kadar toplantı odasını terk etmeyecek kadar kibar bir karakterdesin. İşte varsay ki öyle bir toplantıdasın. Adam sana duymak istediklerini anlatmıyor diye adamı susturacak, ya da "bana bunu neden anlatıyorsun?" diyecek değilsin değil mi? 


SANSÜRLENMİŞ TOPLANTI İÇERİĞİ

Şu dünyanın ne kadar da küçük olduğunu söylemiştin. Benim için bu dünya küçük olmaktan çok anlam yükleyebileceğimiz binlerce güzel insan dolduracak kadar büyük. Anlaşılması güç şey birbirimizi burada bu zamanda bulmuş olmamız... Birbirimize görünmez iplerle bağlı olduğumuzun kanıtı... 

Şimdi anlam yükleyeceğim yeni bir hayat bekliyor beni... 

Ey Ruh, mutlu ol :) 

Kim bilir, bu esrarengiz dünya bizi bize yine yeniden getirir. Söz, o zaman şu üstünde koşup oynadığım dünyanın ne kadar da küçük olduğunu ilk ben sana söyleyeceğim.

Hadi git şimdi... 

Önceleri ayrılıklar ürpertirdi beni...Allahaısmarladığım insanlara sırasıyla haklarını helal ettirirdim giderken. Hele bazıları vardı ki, son bakışın bir gün bir yerde ayağıma geleceği korkusuyla geceleri yatamazdım sıcak yatağımda... Gözlerim karanlığa açılırdı ilkin, ardında da nemlenirdi hafif... Hepsi yalan oldu sonraları... Hem ben yalan oldum, hem de allahaısmarladığım insanlar... 

Sana veda edemeyeceğim lakin. 

Bak ne anlatacağım:

Üniversitedeyken annemle babam beni otogora geçirmeye gelirdi her seferinde... Kardeşim gelmezdi... Ailesinden çok arkadaşlarına ilgi gösteriyor diye düşünüp gücenirdim. Birgün dayanamayıp sordum neden bir kere bile geçirmeye gelmediğini... "Abi, çok ağır geliyor sana veda etmek" demişti... 

Bak şimdi anladım onun ne yaşadığını... Sen de beni anla!

Hatıra olarak sana gömleğimin işe yaramayan düğmesini veriyorum. 



Olur da kendini düğmelere bakarken bulursan, her ne kadar yasak olduğunu bilsen de, içinde kontrol edemediğin bir his sana o yasak düğmelere dokunmanı söylerse, kendini bu düğme ile durdur. Ben belki durduramadım zamanında - bazen kontrol edilemeyiz - sen durdur kendini en azından... 

Ve son olarak: SHUT UP AND DANCE WITH ME! 


    

23 Aralık 2019

Yorumlar

Popüler Yayınlar