Haneler II: Ergenlik

Zambak Apartmanı: Orta okulun ilk senesinin ikinci döneminde buraya geçtik. Önceden apartmanın bulunduğu yerde büyükbabamların bağ evleri bulunurdu. Karşılaştırmam gerekirse, büyükbabamın bağı annemin babasının bağından göreceli daha küçüktü sanki, fakat stratejik olarak büyükbabam iyi yerden almış olacak ki, tez zamanda apartman dikmek için müteahhitlerin ilgisini cezbetmiş. Belki de bu bağ dediğimiz yer, üzüm bağından çok, zamanın yaz evi yaylası idi... Kendimi bildim bileli her iki ailenin de kışlık evi vardı çünkü, birisi cemal paşa da diğeri baraj yolunda...

Cemalpaşadaki büyükbabamların kışlık evinden bahsedeyim biraz. Alternatif bir çocukluk geçişi olacak ama, farketmez, böylesi de güzel nasılsa... Her pazar cemalpaşadaki eve cümbür cemaat giderdik tüm aile. Bu kuralı aile içinde kim nasıl geliştirmişti bilmiyorum. Artık Türkiyede yaşamadığım için belki bu gelenekler hala birçok ailede devam etmekte, ama ben o kadar dışarıda kalmışım ki, hiç tanıdık gelmiyor. Pazarları böyle babaannemlere gitmeyi, özellikle de kuzenlerle birlikte zaman geçirebildiğim için çok severdim. Yazları almanyadan amcamlar gelir şenlik özellikle biz çocuklar için daha da artardı. Bazı bazı orada haftasonu ya da daha uzun süre kaldığımı da hatırlarım. Kiki teyze muhabbetleri ve ruh çağırma ilk burada gerçekleşti hatta... Sokağın sonunda bir evden ev yapımı eskimo almaya giderdik. Benim favorim limonluydu... Bir vakitler bu evde kümesin olduğunu da hatırlıyorum. Sonra bir duyduk ki hırsız dadanmış, bütün tavukları bir gece ansızın çalmış... Babaannem hırsızın arkasından uzun süre lanet okudu. Çok yaşamamıştır o hırsız o kadar lanetten sonra... Dedem sabahları erken kalkardı, Kışları Adana ne kadar soğuk olursa o kadar soğuk olurdu cemalpaşadaki ev. Eski odun sobası sayesinde içerde hiç soğuğu tatmazdık ama... İşte o mayışmışlığın arasında bir haftasonu uyandığımda büyükbabamı antredeki geniş masanın köşesine yaslanmış, minik radyosundan bir şeyler dinlerken bulurdum. Babaannemle saçmasapan şeylere kavga ederlerdi... Sonra beni ya da başka bir kuzenimi fırına ekmek almaya yollarlardı... Koşa koşa gider miydim ki? Sanmam... Çocukluğum ve sonrasında bakkala ekmek almak için gidiyor olmak hep itici gelirdi... Büyükbabamı 1997 yılında kaybettik. Naaşı hatta Zambak apartmanından kalktı. Son yıllarında hastalığı sebebi ile, belki birçok çocuğu o apartmanda olduğu için, cemalpaşa yerine Zambak Apartmanında kalıyordu...

Ana konudan sapmışım yine... Zambak apartmanı işte büyükbabamların bağ evinin orada kuruldu... Aslında bu bağ evi ile de hayal meyal hatırladığım şeyler var. Sanki bir ağaç vardı, biz çocukları metal bir kutu gibi bir şeyin içine yerleştirip, bir ip yardımı ile yukarı çekerlerdi. Ya da hayal ediyorum... Bir tahta çardak gibi bir şey vardı. bunun üstüne biz çocuklara ev yatağı yaparlardı, bazı geceler de orada uyuduğumuzu hatırlıyorum. Yıldızları seyrederdim sanki... Yok lan, bu dediğim bildiğin Vizontele filminden bir kare resmen... Almanya'dan gelen amcamlar çocukları için küçük havuz getirirlerdi şişirilebilir. Onun içine girdiğimiz hatırlıyorum, bu Vizontele değil sanırım... Bazen bir fotoğraf kafanda yaşattığın bir hatıranın yerini alabiliyor. Yani o fotoğraf karesini benimsiyorsun, fakat önceki ya da sonraki karelere oynatamıyorsun filmi bir türlü...

Yahu apartmanı dikemedik bir türlü... Şimdi ismi lazım değil bir mütahit buradaki arsaya talip oldu... Anlaşmanın eğrisini doğrusunu bilmem ama, 8 katlı apartmanın 7 katı bizim aileye verildi. Her kardeşe bir daire... Mütahit nasıl attıysa bir yerlerinden, ben bu apartmanın önünde havuz ve çocuk parkı hayal ederdim. Her ikisi de olmadı tabii. Sonra neler oldu bitti, bu mütahit bizimkilerin çok bedduasını aldı, hatta sonradan kanserden erken ölüp gitmesini de bu beddualara bağladılar... Özellikle annem evin içine çok özendi: kartonpiyerdir, alçı tavandır bunlarla bu seneler tanıştım... Aslında son halini burada almadı dairenin iç dizaynı... Annemin ve bitmeyen revizyon sevdası sayesinde her sene yenilenir oldu ev bir şekilde: pimapenler, ahşap kapılar, mobilyalar, perdeler, oturma odasının sonradan benim odam ya da kardeşimin odası olması, çelik kapı, Nasıl bir dizaynsa, evde dolap bolluğu vardı: her pencerenin altından dolap portlardı. Çok mu eşyamız vardı ki o kadar dolap yaptırdılar? Ya da boşluğu doldurmanın en iyi şeklidir boş dolaplar... Dolap olsun da 3-5 senede doldurulur elbet... Halıflexler geldi bir an, sonra kaldırıldı ve parkemsi bir şey yapılma kararı alındı...

Anlatırken sıkıldım... İşte 1994 yılında taşındık biz o eve... Komşular sayesinde büyüğünden küçüğüne arkadaşlarım oldu o apartmanda... Hatta ortaokuldan bir arkadaşım nasıl olduysa bu apartmanda komşumuz da oldu o seneler...

Şimdi marketin olduğu yer boştu ilkin. Çocuklarla orada oynardık ilk seneler... Tebeşir ya da alçı parçası bulup duvarlara bir şeyler çizerdim diye hatırlıyorum.

Arasıra az ilerideki halısahada rastgele maç izlemeye giderdim... Anlayacağımdan ya da ilgim çok olduğundan değil de, maksat yürümek olsun işte...

Yazları çalışırdım, biriktirdiğim azıcık para ile kendime bir şeyler alırdım: basketbol topu, kaykay, en son da paten almıştım bu sayede... İşte bu basket topu ile yine o halısahanın önüne gidiyorduk bir akşam üstü kardeşim ve bir kuzenim ile... Sonra nasıl olduysa, kendimi yerde buldum... Kuzenim bu kapaklanmama yarım saat gülmüştü... Onun gülmesi yere düşmüş olmamdan daha sinir etmişti sanki... Çocukluk işte...

Bu kaykay paten furyası da bütün apartmanı esir aldı diyebilirim. Herkesin ya kaykayı ya da pateni oldu o seneler...

1994-2001 yılları arasında orada yaşadım: 7 sene. Sorsan en çok neleri hatırlıyorsun diye. İşte şu sıraladıklarımı hatırlıyorum:

- Kızlar ile erkekler arasındaki ergenlik yaş farkını bu yıllarda öğrendim. Benimle yaşıt bir kuzenim bu ergenlik psikolojisine girip evden çok enden çıkar oldu.
- Belki ilk defa bu senelerde McDonalds'a ortaokuldan bir arkadaşımla gitmiştim. Babası Alman annesi Türk bir arkadaş. Almanyada isimleri Teodore, Benjamin ve Dennis olan arkadaşım ve kardeşlerinin isimleri Türkiye'de Teoman, Bünyamin ve Deniz olmuş. Ya da yıllar boyunca bu kurguyu ben yapmışım kafamda. (Bazen yalanlar yazıp sonra onlara inanıyoruz). Benim arkadaşım olan Deniz'di. Apartmandaki bilimum akraba [SANSÜRLENMİŞ İÇERİK] Ortaokulda Sıtkı Kulak orta okuluna geçmişti. Çok üzülmüştüm :) Sonra nereden duyduysam, o da matematik öğretmeni olmuş. Sonra hiç haberini almadım.
- Okula kardeşimle yürüyerek giderdik. Baharda baraj taşardı. Ayakkabıları çıkarır suda yürüye yürüye geçerdik barajdan. Ayaklarımın arasından mini mini balıklar geçerdi.
- Yine bir akşam dönerken yağmura denk gelmiş buna inat otobüse binmek yerine yürümeyi seçmiştik. Rüzgardan ya benim ya kardeşimin şemsiyesi uçup gitmişti. Arabanın biri durmuştu, adamın biri "gelin sizi gideceğiniz yere kadar götüreyim demişti". Ailenin uzun zamandır söylediği yabancılardan sakın şeker almayın sözü aklıma gelmiş olacak ki, "yok sağolun biz yürürüz" demiştim. Belki de adam iyi niyetliydi, belki de değil.
- Kardeşimin bir arkadaşı vardı, bazen o da yürürdü bizimle. Cinsti küçükken o arkadaşı, sonra sanatkar oldu... Her cinslikten bir sanatkar çıkar mı acaba? İlerdeki bakkaldan cips alıp içinden çıkan FiFa stickerlerini defterime yapıştırırdım.
- Emperlanda, Galleria'ya, Aqualand'e ilk bu yıllarda gittim. Ayaklarımın altı yanardı aqualand'de. Sonra orası da kapandı.
- Gözlüğüm vardı bir zamanlar. Kızıl Sonja o zamanki halime istinaden profum derdi.
- Ergenlik zordu o yıllarda. Neden niye bilinmez, anlatılmaz, anlaşılmaz. Ergenlik hep zordur zaten. Sivilcelerden tut kendini birilerine kanıtlama güdüsüne kadar...
- Liseye başladım o yıllarda. Herkesle arkadaştım, ama aslında kimseyle arkadaş değildim. Herkesin derdi vardı, ya da herkes çok rahattı... önce ön sıralar... sonra arkalara... insanların kafasından ne geçtiğini anlamanın zor olduğu yıllar. Belki de çocukluk ondandı, ya da sadece çocuktuk hala. Tahinli ekmekler, Talaş börekleri, evden getirilen sucuklu tost, yanında ayran, edebiyatçı yaşar beyin ellerini güzel bulan bir kız, dans çalışmaları, kendini aşırı kasanlar ve daha o yaşta bir şey sananlar, buna inat her zaman olduğu gibi olan insanlar (canlar), küsmeler, sıra değiştirmeler, hayat kurcalamaları ve burun sokmaları, yazılılar sınavlar, beden eğitimi ilk sözlüsünden 1 alıp ağlamalar, sıra dayakları, SANSÜRLENMİŞ İÇERİK...
- Bu senelerde elektrikli battaniyem yangına sebeb olup bize büyük bir korku yaşattı. Annemler o akşam neredeydi, ve biz ne izliyorduk televizyonda kardeşimle? Tam filme dalmışken, birden şartel attı. Önce karanlığa gömüldü o günkü salon, ardından benim odamın bulunduğu yönden hafif ışık hüzmeleri gelmeye başladı. Ayağı kalkıp salonun kapısını açmamla yoğun bir duman tabakasının içeriye dalması bir oldu. Odamın kapısını açtığımda yatağımın yandığını, ateşin halıya sıçradığını, yavaş yavaş odanın öteki tarafına dorğu ilerlediğini gördük. Hızla banyoya koşup kovanın birini doldurmaya başladım, kardeşim yanımda ama nefes alamadığından panikle ağlamaya başlamıştı. Durum benim için de aşağı yukarı aynıydı. Azıcık doldurduğum kova ile aklım sıra yangını söndürmeye çalıştım, ne gereksiz bir çaba. Boğulur gibi olduğumuzdan apartman dairesine attık kendimizi. Önce kardeşim bağırmaya başladı ardından ben komşumuzun kapını çaldım. O hızla komşumuz balkondan benim odayı söndürmeye çalışırken, birileri itfaiyeyi aradı. İtfaiye gelmeden odayı söndürmüş, bütün apartman erbabı salona dolmuştu. Bizimkiler gelene kadar kardeşimle ilgilendiler. Büyük ihtimalle ben de şoktaydım, ama benim şoklarım nedense dilsizdir hep. Ertesi gün okula gidip bunun muhabbetini yapmıştım, çocukluk işte, o zamanlar bundan bile benimle "echairin yatağı acaba neden yandı" temalı dalga geçebilecek geyik malzemesi çıkarmayı başarmışlardı...
- O apartmanda doğumlar oldu ailede ölümler de olduğu gibi. Hep öyle olmaz mı zaten?
- Lise yılları ne acımasızdı, ne yıpratırdı düşüncesizce çocukluklar, ama ne de güzel olurdu o sonlar. Herkes tası tarağı toplayıp gitti bir gün. Çok az insan kaldı memlekette üniversite için. Yıllık için defterten koparılmış çeşit çeşit kağıt parçalarına hatıra yazmıştık, ya da yazdırılmıştık. Ne kadardı az hatıralar, ne kadar az girebilirmiş insan hayata. O yıllarda bir isim olarak kalırsın hafızalarda, "bir echair vardı" ile başlayan, gerisi de ıvır zıvır. Belki bu yazdıklarım da bir yerde ıvır zıvır.
- Mersinden dönüşte arabanın penceresini açmıştım. Aklıma Tahinli Ekmekle Talaş Böreği geldi. Talaş Böreğini unutmak zor olacaktı. Hep öyle olmaz mı? Ah Talaş Böreğinden vefa beklemek çok garipti...

- O yaz taşındım ben Zambak Apartmanından...

Yorumlar

Popüler Yayınlar