Sözlerimi Geri Alamam

Vat iz vronk vit mi?

Her sabah kullandığım printer şifresini iki hafta sonra yine unuttum. Bu şifreyi yaklaşık bir seneden fazladır kullanıyorum. Herkesin kullandığı bir şifre ve kimsenin değiştirmeye de gücü yetmez. Peki neden hala ezberleyemedim ki? O kadar çok şifre vardır ki aklımda tuttuğum, sanırım bu gariban şifreye denk geldi unutkanlığım. Email şifreleri, banka kartı şifreleri, bilgisayar log in şifreleri, ev wireless şifresi (allahtan her seferinde sormuyor yeniden girmemi), okul wireless şifresi (her sabah bıkmadan usanmadan giriyorum), gym erkek soyunma odası giriş şifresi (kapıdaki kıza iki kere sorduktan sonra telefona bilerek kaydettim), locker şifresi (bunu da telefonuma kaydettim, ama en büyük korkum olur da havuza girip çıkana kadar geçen sürede şifreyi unutmam), ev kapısı şifresi (girmeden önce üç kulhu bir elham okuyorum, unutmam herhalde onu, unutursam da allahım affetsin), mikrodalganın şifresi... Başka hesapların şifreleri de var, onları saymıyorum. Bir noktada bir deftere kaydetmiştim bunları, sonra ondan da sıkıldım. Şimdi belirli aralıklarla hatırlatma alıyorum emailime... Ceviz, balık yağı, pekmez...

Vat iz vronk vit yu, temple folks?

Temple üniversitesinden gelen emaile bak:

Dear 1. Tekil Şahıs:
According to our records, your Form I-20 expired on Sep 03, 2008. You are now in your 60 day grace period. ISSS can no longer extend your I-20.

Olayın ilginç tarafı, ben Amerikaya 2010 yılında geldim, adamlar bana benim 2008 yılında dolan I-20nin zamanının dolduğunu 2016 yılında haber veriyorlar. Ben Temple'a hiç gitmedim, o I-20 de hiç elime geçmedi.

Neyse, gündemimden düşmüş, düştü...

Bugünlerde gündemimiz doktora denklik için tekrardan şuursuzca istenilen ingilizce yeterlilik, şimdilerde bitmeye yazmayan İçimizdeki Şeytan, Salı ve Perşembelerde akşamüstleri üzerime çöreklenen mahmurluk (an itibarı ile ben de mevcut), ve cumartesi günkü yemek davetim.

Yahu neden yemek davetleriyle stres oluyorum ki... Neyse, geçiniz...

İngilizce yeterlilik de nedir doktoradan sonra? Amerikada 5. senemiz, fikirlerimi türkçe kaleme alırken ingilizcemin gerilemekte olabileceğinin farkındayım, ama devletin de belgelerin lüzumuna olan istekleri uykumu getirmekte... İçimden adamları telefonla arayıp ingilizce konuşup beni anlayamadıklarını yüzlerine vurasım, ve böyle bir dersten ingilizcemin yeterli olabileceğini ispatlayasım var, fakat biliyoruz ki devlet baba ve devlet babamızın sevimli çalışanları, ofis tanrı ve tanrıçaları, küçük vadilerin yaratıcıları nihayetinde, benim smart-ass hareketlerime "yapmıyorum kardeşim, keyfimin kahyası mısın, yapmıyorum, hadi kendin denk getir o doktoranı" demeleri pek mümkün, ve neticesinde de benim avcumu yalayasım pek mümkün... Kaç gündür aradığım gibi yarın akşam da yine arayacağım sadece ve sadece telefonlarının açılmasını bekleyerek. Telefonlarında iki gündür sorun varmış da ondan telefonuma cevap veremiyorlarmış...

İçimizdeki Şeytanı ciddiyetsizce her gün altı üstü 1 bölüm kadar okuduğum için bitmemesi normal sanırım. Tuhaf ama artık okuduğum kitaplar da keyif vermiyor, önceleri kitap okudukça aşık olurdum, aşık oldukça kitap okur, bu iki vaka sanki birbirini kovalardı. Şimdi ise kitap ile aşk arasında herhangi bir denklem kuramıyorum bile: eğimsiz bir ortamda uçuyorum... Nerde gereksiz bir iş var, nerede procrastination, hedonism işte orada ben: bkz hergün yeniden başlanılan diziler animeler, diziler, tekrar tekrar izlenilenlerinden bahsetmiyorum bile... sonracığıma... Toparlayacak olursak, hayatın manası yok bugünlerde... Kitapla aşk ne alaka la?

Arkadaş denilen illet de anlaşılmaz bugünlerde. Sözüm meclisten dışarı sayın okuyucularım... Benim sözlerim bu yazdıklarımı okuduklarında anlamayanlara... Artık blog bildiğin psikolok ya da canciğer kuzu sarması arkadaş işlevi görür oldu. 30lardan mıdır neden, insanlarda bir yerel düzen arayışı, bir manitalanma, bir manitalı takılma, bir romantikleşme vuku buldu... Hani arkadaşlığa olan odağımız yeni memleketlerde, yeni mevsimlerde liste başımızdı, marşımızdı ama, hesap edemediğimiz şey işte bu liste başı yaptıklarımızın romantizme olan ilgileri ve ihtiyaçları oldu... Arkadaştan pekmez, manitadan da arkadaş yapamadığımız için kaldık mı böyle yaya?

Hadi onu boşver Şuheda! Onu boşver bunu boşver, boşvereceğim şeyleri de tüketir oldum. Sıkıntı o...

Aslında insanın ne istediğini bilmesi gerektiği gibi, teori ile pratik arasındaki bağlantıyı her cümleye serpebilmesi de gerekmekte. Bakınız, benim bu "arkadaşlık 1st" prensibim. Şimdi ben bu cümlenin sadece teoride kalacağını ve pratik ile çürütülebileceğini bilseydim, söyler miydim bunu prensibim olarak herhangi birine? Hem kim söylemiş benim Süheyla'ya vurulduğumu? (Uysa da olur uymasa da...)

Gelelim salı perşembelere... Salı Perşembe sabahları beni görmeyiniz: sabahları 6da uyanmak hala zor gelmekte... Bu, ders anlatımdaki 4. haftam, ve hala alışamadım. Erken yatabileyim diye pazartesi ve çarşamba geceleri ampulun ışığını mı azaltmadım, papatya çayları mı içmedim, fekat yine saat 12lere kadar ben bildiğin üç harfli...

Hadi onu da geç Şüheda!

Aslında içimde şu anda tatlı bir yorgunluk var, aldığım verdiğim nefesin bilincine varıp bilmeden sanki yoga yapıyorum. İlginç bir ruhsal devinim içerisindeyim... Kafamı ofis masasına yaslayıp uyuyasım var. Hani şimdi uyumama gerek yok ya, inadına uyuya yazmakta zihnim. Ha ellerime şaşırdın! O bazen yazar öyle kendi güdümünde...

Ah be 1. Tekil Şahıs, sen elinden geleni yaptıysan... (yarım kalan cümle)...
Bazen senin ne istediğini bilmen kadar, karşındakinin de ne istediğini bilmesi ve senin de buna saygı göstermen gerekir... (tam cümle)...

Başka bir teorik prensibimde sevginin dolaşmadığı yerlerde saygı talebinde bulunulması... Bunu da kesin birilerine bir vakitler cümle olarak telafuz etmişimdir... Tabi bunun teorik ve pratik farklılıklarını kavrayamadım henüz...

Ve üzerinden neredeyse 6 ay geçti. İşte o 6 ay dolduğunda gidenler gidecek, kalan sağlar bizim olacaktır. Bunu bazıları anlayacak ve gülecek, bazıları anlamayacak ve anlamadığını umursamayacak (umursamaz gözleri üzerimizden çeksin bu internet camiası), ve bazıları da... Üçüncü gruba sokacağım belirtili ad tamlamaları bulamadım Şuheda...

14 Şubat sevgililer günü ayağına da Yıldız Tilbe'den gelsin:




Procrastination kaçınılmazsa zevk almasını bileceksin ;)  





Yorumlar

Popüler Yayınlar