Nutella Aşkına...

Yine çok kahve içtim ve midem guruldamaya başladı. Bir arkadaşla bu konuda yarışa girerdik. Midenin guruldamasına bakarak kaç saat içerisinde ne kadar kahve içtiğini tahmin edebilen bir regresyon eşitliği bulmuşluğumuz var: o derece... Napalım artık, bundan sonra mide guruldaması eşliğinde tempo tutulacak, fakat katiyen artık şarkı çığırmayacağım. Geçen akşam kendi halimde banyoda 'ben esmeri fındığ ile, ben esmeri bademile' yi çığırıyordum ki, karşı komşum kız arkadaşı ile kapıma dayanıp, 'ya bari gecenin bi yarısı banyo yapıyorsun, şarkısız banyo yap' dedi. Ben önce 'fındık ile, bademile' kısmına takılmamalarından memnun oldum, sonra kız arkadaşını böyle bir şey için niye uyandırdığını sordum. Başka bir şarkı ile cevap verdiler, eksik olmasınlar: 'Biz ayrılamayız'. Allah belanızı versin...

Neyse, konumuz o değil. Konumuz gecenin bu saatinde serotonin nerede bulunur. Küçük kitaplığımda bulunan Başucu Ansiklopedisinden baktım: açık market, bakkal, şarküteri ve eczaneden alınabilirmiş. Onun için bilgisayarımın hemen yamacında muzu, portakalı, peyniri, çikolatayı, domatesi ve sütü sıralayıp teker teker yeyip içtim. Bu saatte mide fesatından başka bir şey sağlamadı. Bir diğer serotonin arttıran aktivite kusma olduğundan, mide fesatım için de ayrıca bir şey yapmam gerekmedi. En iyisi oksijen... Hem bedava... Alıyosun, oh, veriyosun, oh... Nirvanaya bir kişi amca... İçimdeki çocuk daha okula başlamadı... Ona otomatikman bedava...



Hiç unutmam, amsterdamdayım. Ertesi gün bir sunumum var. Benim ileri derecede haşarı arkadaşım ve manitası bana yemeğe gelmişler, gelirken de elleri boş gelmemek için bir kek ve nutella getirmişler. Yemeğe girişmeden önce ısrar kıyamet yedim keki. Yemeğe giriştim sonra... O zamanlar en favori ikinci yemeğim kremalı mantarlı tavuktu, ki hala öyle... Misafirler masada konuşuyorlar kendi kendilerine, bi de yeni manitalanmışlar - tam mıymıy çağları... Yan taraftan da beni izliyorlarmış... Ben tavayı ocağa koydum, ondan sonra film koptu. Ocağın olduğu duvara dönüp başladım Türkçe: "Merhaba canlarım, bugün size en sevdiğim yemeği yapmak istedim. Yapımı çok kolay. Tavukları jülyen doğruyoruz önce, biraz tuzlayıp köşeye koyuyoruz..." ben böyle devam ederken kendi başıma tarifi anlatmaya, bir yerden sonra konuk şarkıcımı yanıma çağırıyorum: "Hoşgeldin Mesut, kasetini geçende aldım bende. Arabada paso dinler oldum. Radyoda duydum ilk kez şarkını - bayağı hoşuma gitti." Burada şu an hatırlamadığım şarkının ismini söyledim. Ardında da başladım Mirkelam'dan Tavla şarkısını. Hem söyledim hem oynadım. Misafirlere, bir İtalyan bir İngiliz, ne dediğimi anlamasalar da bir kahkaha dolusu malzeme çıkarmayı başarmışım... Onlar yemek yerken, ben büyük Nutellayı bitirmişim. Bi de kameraya almışlar beni. Bir ara facebookta vardı sanırım bu Nutellalı video.

Ulan bana haşhaşlı kek yedirmişler - ben bunu Nutelladan sonra öğrendim. Ardından da sabahı sabah ettim hadi ertesi gün kalkamazsam, ya da hadi kalktım, bu yediğim şeyin etkisi ile daha da saçmalarsam diye... Bu da böyle bir kırıntıydı işte...

Kapanışı ayın anlam ve önemini gösterecek bir şiirle kapatıyoruz canlarım.

Yalnızlık

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum 

Ne tuhaf, vaktim olmazdı 
Yalnızlığı bunca bilirken 
Kendimi hiç yalnız sanmazdım 
Çevremde hep birileri vardı, 
Ben hep birilerinin yanındaydım 
Günler belirsiz bir gelecek için neredeyse kendiliğinden hazırlanırdı 
Aramızda habersiz gidip gelen gündelik armağanlarla 
Kendi kendini taşıyan bir ırmağın akıntısında hayat 
Bizi kendi sahillerimize ulaştırırdı 
Bazı evlerden taşınırdık, bazı insanlar girip çıkardı hayatımıza 
Bazı mektuplar alırdık, bazı sözler, çiçek selamları 
Sonraları bazı tanıdıklarımızın ölümleriyle de karşılaştık 
Elde olmayan nedenle 
Sudaki halkalar gibi genişleyen 
Küçük alınganlıklardan büyük dargınlıklara 
Vazgeçişler, unutuşlar, kayıplar 
Birbirimizi çok sevdik hep 
Yıllarla azala azala 

Şimdi ne zaman yalnız kaldığımı düşünsem, 

Yalnız olmadığımı kanıtlamak istiyorum kendime 
Eskiden iki albüme sığdırdığım hayatım, 
Şimdi sığmıyor eskilenlerle çoğalmış fotograflara 
Telefonun başına geçiyorum 
Alt alta dizilmiş onca ad arasında seken ömür parçası 
Gün ölüyor meşgul numaralarla 
Şimdi ne zaman yalnız olduğumu düşünsem, 
Şimdi ne kadar yalnız... 
Yalnız olduğumu anlamam için beni hiç yalnız bırakmadınız. 

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum 

Her zaman yalnızdım, bunu biliyorum 
Büyücü ellerimin kara sanatı yazı 
En çok ben onardım dostlukları, en çok benim elim dikiş tuttu 
Bağışlamasız sanarken kendimi 
En çok ben unuttum kalbimin benden sakladıklarını 
Tığla içeri çektim takılmış kazakların ipini 
Denenmemiş başlangıçları göze aldım, 
Hafifletilmiş hasarları, görmezden gelinen enkazı 
Mutfağı beklemek hep bana kaldı 
Bir şiirden bir romandan bir filmden çıkıp 
Her seferinde aydınlık bir inat gibi yeniden karıştım hayata 
Hiç el değmemiş gibi yeniden konuk geldim 
Odalarınıza, ruhlarınıza 
Buraya 

Eski aşklarım neredesiniz? Hepinizi çok özledim. 

Şimdi birdenbire bir köşeden çıkıp bana, 
Yalnızca, Merhaba, deseniz, 
O zamanlar hiç mutlu etmediğiniz kadar mutlu edersiniz, 
Bir zamanlar bütün ağladıklarımı geri verebilirim size 
Sağ olun demek isterim, sağ olun, sağ olun 
Sanki beni yeniden sevdiniz 
Ama biliyorum, pis bir yağmur başlıyor, şemsiyem yok yanımda, 
Yağmurda yürümekten nefret ederken, yürümekte ısrarlıyım gene de 
İsterseniz, kederdeki bütünlük, diyelim buna 
Ne kadar ıslansam, o kadar çıkacağım sanki 
Bir zamanlar çok daha bütün olduğumu sandığım 
O yıkanmış zamanlara... 

Yeni değil keşfine gençlik verilmiş gerçekler 

Her zaman yalnızdım 
Kitaplar kadar yalnız 
Yalnızca yalnızlığımdan gürültücü bir kalabalık yaptım 
Herkes için farklı aldanışlar kurtarılmış hayatlar yok pahasına 

Her zaman yalnızdım 

Yanardağlar kadar yalnız 
Ey kafiye sevenler, 
Şimdi beni gökyüzünde bir yıldız sananlar, yanıldınız! 

Nankörlük etmeyeyim gene de, 

Yalnızlığımı daha az hissettiğim anlarım oldu yalnız 

Evimde hep aynı anda çalar telefonla kapı 

Gene öyle oluyor; hiç yalnız bırakmazlar beni 
Yalnızlık bilgisiyle çatılmış arkadaşlıkların korunaklı gölgesinde 
Yalnızlık için çalar telefonlar kapılar 
İstersen bana uğra, ya da, Akşama buluşalım, ölmeden yapacak çok 
İş var

Murathan Mungan







Yorumlar

Popüler Yayınlar